TARİHÇİ OLMAK KOLAY DEĞİL!

İşbirlikçileri, geçmiş yaşamlarını “paydaşlık” uğruna bir çırpıda silip atanları teşhir etmeye, kimliklerini ve cibilliyetlerini anımsatmaya devam edelim…

Bugün, “tarihçi” Halil Berktay’ı konuk ediyoruz; bir zamanların “sıkı devrimcisi”, İşçi Partisi’nin (şimdi Vatan Partisi) ağır toplarından olan bu muhterem, 12 Eylül darbesi sonrası keskin bir dönüş yapıp, eski çevresinin deyişiyle “yaşamının o zamana kadar olan bölümünü tamamen unutmaya karar verdi”” ve hayata “liberal” etiketiyle devam etmeye başladı!.. 16 yıl önce, 2005’te bu kişiyi bakın nasıl anlatmıştım:

“Washington Post’a niçin içleniyoruz hiç anlamadım?

Türkiye’yi yüzyılın ‘’soykırım listesi’’ nin başına koymuşlar. Koyarlar tabii! İçerden bu denli destek bulurlarsa niçin koymasınlar?!..

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Halil Berktay ‘ın sözleri tek başına yeter de artar bile!.. Berktay, 1915 olaylarını açıkça ‘Etnik Temizlik’ olarak gördüğünü söylüyor. Gelin tarihçi Berktay’ın Milliyet gazetesinde yer alan ve bir tarihçiye hiç yakışmayacak sığlıktaki söyleşisini inceleyelim:

Berktay daha söyleşinin başında, Osmanlı’nın ruh halini incelerken önyargısını yapıştırıyor:

Kendisini hep mazlum ve kurban gören çok öfkeli ve patlamaya hazır bir Türk milliyetçiliği oluştu. 1912-13 Balkan Savaşları bu açıdan bir dönüm noktası oldu…

Berktay, daha 1. Dünya Savaşı başlamadan Yunanlılara, Rumlara yönelik etnik temizlik başladığını, 100 bine yakın Rum’un burunları kanamadan Yunanistan’a gittiklerini Halil Menteşe ‘nin anılarına dayanarak anlatıyor. Sonra da İzmir’de de benzer şeyler olduğunu belirterek bir tarihçiye hiç yakışmayacak şu saptamayı yapıyor:

Bu olaylar Ermeni katliamlarının silahsız provasıdır. O sırada Ermeni tehciri planlanmıştı demiyorum, ama sonuç olarak böyle bir tecrübe vardı…

Gördünüz mü tarihçiyi!!! Neresinden tutsak acaba? Tarihçi Berktay, Balkan harbinden söz ediyor, ama yaşanan trajediden tek cümleyle olsun bahsetmiyor. Balkanlar’da 1 milyonun üzerinde Türk ve Müslüman ahalinin katledildiğini ve göçe zorlandığını görmezden geliyor. Amerikalı nüfus tarihi uzmanı Prof. Justin McCarty ‘nin, “1912-1922 tarihleri arasında Anadolu’da savaş ve çatışmalarda 2 milyon 462 bin Müslüman, 584 bin Ermeni ölmüştür’’ saptamasını ise hatırına bile getirmiyor!

Ama tarihçi Berktay, İzmir’de yaşanan göç olayları için “Ermeni katliamlarının silahsız provasıdır’’ yargısını kullanmaktan zerre kadar çekinmiyor!!!

Tarihçinin kaynağı roman olunca!

Devam edelim…

Tarihçimiz, ‘tehcir emri’nin yalnızca Doğu Anadolu’daki savaş bölgesiyle sınırlı olmadığını, İznik, İzmit ve Çorlu’dan da alınanlar olduğunu iddia ediyor.

Buradaki anahtar cümle ‘’alınanlar!”

Üstelik eksik söylüyor, İstanbul’dan da ‘alınanlar’ olmuştu! Yaklaşık 200 kadar Ermeni ‘bağımsız Ermeni devleti kurmak için Doğu’daki olayları kışkırtmak’ suçundan gözlem altına alınmıştı. Eğer Berktay’ın iddia ettiği gibi soykırım olsaydı, Orta ve Batı Anadolu’da yaşayan Ermeniler arasından seçmece ‘’alınanlar’’ mı olurdu, yoksa tümü tehcir mi edilirdi? Ayrıca İttihat ve Terakki içinde yüksek konumlarda bulunan ya da İstanbul’da yaşayan Ermenilere yönelik ‘emir’ olmaz mıydı?!..

Tarihçi Berktay, İttihatçıların kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa’nın ‘’Ermeni Soykırımı’’nda başrolü oynadığını ispatlamak için de bakın ne diyor:

Kemal Tahir, Kurt Kanunu romanında Teşkilat-ı Mahsusa fedailerinin ‘Sarı Paşa’yı yani Mustafa Kemal’i öldürmelerine nasıl ramak kaldığını anlatır.

İşte tarihçinin sarsılmaz kaynağı! Mustafa Kemal’in hem de Teşkilat-ı Mahsusa tarafından neredeyse öldürüleceği palavrasını Ermeni Soykırımına bağlamak için ancak Berktay olmak gerekiyor zannımca!

Berktay katliamın yapıldığına başlıca delil olarak ise Talat Paşa ‘nın, Diyarbakır Valisi’ne çektiği, “Ermenilere yönelik tedbirlerin asla diğer Hıristiyanlara uygulanmaması” yolundaki telgrafını gösteriyor. Yargısı da şu:

Talat, tedbir derken dolambaçlı yoldan ‘Diğer Hıristiyanlara dokunmayın, Ermenilere bildiğinizi yapmaya devam edin’ demeye getiriyor…

Pes doğrusu! Berktay, üç sözcükle geçiştirdiği ‘Gizli emirler var’ iddiasını ise nedense örneklemiyor! Asıl vahim noktaya gelelim; Berktay, ‘Bütün ulus devletlerin oluşumunda acılı ve karanlık sayfalar olduğunu’ söylüyor.

Ermeni olayları Kurtuluş Savaşı’nın başlamasından 5, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan ise 8 yıl önce meydana gelmişti. Tarihçimiz, hiç sıkılmadan kuruluşundan yıllar önce gerçekleşen olayları Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilendirmeye yelteniyor. Tıpkı, hiç utanmadan Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Mustafa Kemal ‘e, idam hükümlüsü olduğu, işgal altındaki İstanbul’da Divan-ı Harp’te ifade verdirip ‘Ermeni katliamı yapıldı’ laflarını söyleten bazı Batılı yazarlar gibi!!!

Artık başladı; ‘Türkiye üzüntüsünü açıklasın, yeter’ baskıları artarak sürecek. Özellikle içeriye dikkat; yakında şöyle başlıklar görürseniz hiç şaşırmayın:

Bir özürden ne çıkar!”

Yıllardır ne bir ses ne bir nefes!..

Bu arkadaş ileriki yıllarda da iktidara paydaş, Cumhuriyete kin tutan yazılarını aralıksız sürdürdü, diğer bir deyişle sahnede spot ışıklarının altındaydı…

Ne zaman ki, AKP bu paydaşları tarihin çöplüğüne havale etmeye karar verdi, o tarihten sonra bu “tarihçi” de sahneden silindi. Yıllardır sesi soluğu çıkmıyor…

Bu işler böyledir tabii; kullanım tarihi dolanlar siftindikleri masalardan kalkmak, görünmez olmak zorunda kalırlar…

İşbirlikçinin, paydaşın, tetikçinin, yandaşın, yanaşmanın asla değişmeyecek sonu budur, ama arşivler asla peşlerini bırakmaz!..

https://twitter.com/umit_zileli