TEHLİKE BİTTİ mi, BÜYÜYOR mu?..
Türkiye özellikle son 3 yıldır karanlık, kuşkulu, korkuyu dayatan, insanı fazlasıyla geren ve toplumu sürekli kıskaçta tutan çok tuhaf bir süreçten geçiyor ki, anlayabilen beri gelsin...
AKP tarafından yakın geçmişte çıkartılan ve devletin her köşesinde laik cumhuriyeti körelten yasalara, 2023'le ilgili vahim siyasi planlara ve durmak bilmeyen gerici kadrolaşmalara bakılırsa, yürekte bir yumruk haline gelen çığlıklar aynı cümleye odaklanmaya devam edecek; "Vah laik cumhuriyetin geleceğine vah!.."
Çünkü geçen yıl yapılan referandumdan bu yana yaşanan siyasi ve toplumsal gerginlikler kaos sahnesinden inmiyor bu ülkede... Herkesin zihnindeki ürkütücü sorular her geçen gün daha da çıkmaza giriyor;
"Başkanlık seçimi cumhuriyetin rövanşı mı olacak", "1919'un 100. yılında Bandırma Vapuru geri mi dönecek", "1923'ün yüzüncü yılında cumhuriyet yıkılacak mı?.."
İşte bu sorular cumhuriyetin geleceğiyle ilgili kaygıları kangrenleştirirken, kritik yasa değişiklikleri, seçim kanunundaki tuhaf oyunlar ve sinsi siyasi ittifakların memlekete huzur getirmeyeceği de ortada...
Velhasıl, milleti aylardır adeta esaret altında tutan rejim endişelerinin konuşulması bile ülkenin geleceğiyle ilgili kaygıları derinleştirmekten öteye gitmiyor...
İşte bu dönemde çok tuhaf çelişkiler de yaşanıyor... Örneğin; laik cumhuriyeti ayakta tutan "Tevhid-i Tedrisat"ı sinsice yerle bir eden AKP iktidarı bir yandan eğitimi kuşatarak imam-hatip furyasıyla cemaatlere-tarikatlara mürit potansiyeli yaratırken, diğer yandan da sanki laik rejime sahip çıkıyormuş gibi, yalnızca bir cemaate yönelik operasyonları sürdürüyor...
Tam da bu sırada "Bakanlık bünyesinde FETÖ ile mücadele sona erdi" diyen Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Müsteşarı Yusuf Tekin'in şu sözleri ne yazık ki gündemdeki kaygıların içinde sırıtmaktan ileri gidemiyor;
"FETÖ'ye bağlı ve iltisaklı 2500 civarında okul, dershane ve yurt binalarının tamamını kapatarak, kamulaştırıp, devletin, milletin hizmetine sunduk. Bunların dışında FETÖ ile irtibatlı olan yaklaşık 30 bin civarında personel ve öğretmenin bakanlıkla ilişiğini kestik. Müfredatlarımıza, ders kitaplarımıza ve programlarımıza sirayet etmiş FETÖ unsurlarının tamamını sistemin dışına çıkardık."
Sözü fazla uzatmayalım; Müsteşar efendi ve ardındaki siyasi iradeye sormak lazım, okulları imam-hatipe dönüştürme furyası devam ederken, binlerce imam ve vaizin Diyanet'ten MEB'e tayini sürerken, laik eğitimden uzaklaştıran gerici müfredat okulları medreseleştirirken ve başka tarikat ve cemaatler devletin her kademesinde bürokrasiyi ele geçirirken FETÖ müritleri MEB'de bitse ne olur, bitmezse ne olur?..
***
Gelen gideniiii!..
Konu madem "FETÖ"ye geldi, o halde devam edelim de memleketteki kaosun bitmediği ve bu gidişle de bitmeyeceği bir kez daha görülüversin...
Çünkü cemaate yönelik devam eden operasyonlar yalnızca "memleket nasıl da içten içe işgal edilmiş" kaygısını büyütmüyor, aynı zamanda, "Türkiye bürokrasisi nasıl bu kadar kolaylıkla ele geçirilebilmiş, bu ihanete ve gerici istilaya nasıl göz yumulmuş" sorularını da ısrarla öne çıkartıyor...
Tekrar edelim ki; Konu cemaat ya da tarikat örgütlenmeleri ise bürokrasinin her köşesinde birbirinden pek de farkı olmayan "Paralel" işgal ürkütücü boyutlardadır çünkü... Onların da bir gün "darbe"ye kalkışmayacağının garantisi mi var?..
Evet; AKP'nin, bu mürit yapılanmasının en organizesi olan eski ortağı cemaate yönelik aylardır sürdürdüğü operasyonlarda en az 250 bin kişinin etkilendiği biliniyor...
Cezaevlerinde artık yatacak koğuş kalmazken, mahkemeler FETÖ müritlerinin yargılamalarına yetişemiyor, bu arada çok tuhaf ve çok tartışmalı "tahliye" kararları da AKP'li vekilleri birbirine düşürebiliyor!..
Ülkedeki en az 30 şehrin nüfusundan fazla insan devletten bertaraf edilirken, Fethullahçılarla ilgili tasfiyenin 500 bin kişiye kadar ulaşacağından da artık kuşku duyulmuyor...
Bu arada önceki gün medyaya yansıyan iki yeni haber, devletin içindeki cemaat yapısının kolaylıkla bitmeyeceğinin ve belki bitirilemeyeceğinin de işaretlerini veriyor...
Baksanıza; Konya merkezli olarak 38 ilde düzenlenen operasyonlarda, cemaatin "askeri mahrem yapılanması"nda yer aldıkları iddiasıyla 70 muvazzaf askerle ilgili gözaltı kararı çıkartılmış... Yani, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki cemaat ağı büyük tasfiyelere karşın halen çözülememiş!!! Hem de üç yıldır süren operasyonlara rağmen!..
Balıkesir merkezli olarak, 5 kentteki 63 adrese, 600 polisin katılımıyla düzenlenen operasyonlarda ise 82 kişi gözaltına alınmış, örgütün yeni "hücre ev"leri deşifre edilmiş... Polisin ulaştığı bilgilere bakılırsa, cemaat yeniden toparlanmak için mücadeleden vazgeçmiş değil... Çünkü medyaya yansıdığına göre örgüt, "faaliyet halindeki bölge imamlarının yerlerini değiştiriyor, evlerde ele geçirilen yüksek miktardaki paralara bakılırsa da, cemaat kendi örgütlenmesini ekonomik olarak desteklemeye devam" ediyor!..
Devletin içindeki çetelerin temizlenmesi iyi de; en önemli soru, aynı zamanda gelecekteki yeni FETÖ'lerle ilgili kaygıları da açık seçik haber veriyor; "Bürokrasiden tasfiye edilen Fethullahçıların yerine hangi cemaat ve tarikatların müritleri yerleştiriliyor acaba?.."
***
Yuvasında engellenen kahraman!..
Sonunda bu da oldu; ülkenin başkentinde bir yurttaş, üzerinde Atatürk fotoğraflı tişört olduğu için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) girişte engelle karşılaşmış!..
Polis; üzerinde Atatürk'ün kalpaklı resmi ve "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" yazılı tişört bulunan Cafer Darı adlı yurttaşın Meclis'e girmesini engellemeye çalışmış. Darı da mecburen tişörtünü çıkartıp polise vermiş!..
Kısacası polis adeta "canlı bomba" muamelesi yapmış masum bir vatandaşa... Çünkü üzerinde çok tehlikeli "örgütsel" dokümanlar varmış!!!
Başta TBMM Başkanvekili Yaşar Tüzün olmak üzere bazı CHP'liler bu rezalete isyan etmiş, AKP'nin bir Meclis idare amiri de olup bitene şaşırmışçasına (!) tepki göstermiş...
Tepkiler iyice büyüyünce, Cafer Darı'yı engelleyen polis memuru hakkında soruşturma başlatılmış... Yani, son yıllarda Atatürk'e yönelik saldırılara sessiz kalınması nedeniyle, biraz da algı kurbanı olmuş polis memuru!..
Kimse kendini kandırmasın, tek suçlu o polis mi şimdi?.. Cafer Darı'nın Atatürk fotoğrafıyla giremediği Meclis'i yöneten İsmail Kahraman adlı zat çok mu seviyor TBMM'nin kurucusunu?..
Kahraman'ın yönettiği Meclis'te daha geçen yıllarda Atatürk fotoğrafı duvardan indirilmemiş miydi?..
Daha önceki gün kadın tiyatroculara yönelik ambargoyla gündeme gelen Kahraman'ın sahnedeki Atatürk büstünü kaldırttığı medyaya yansımadı mı?..
O kahraman değil miydi ki, "Yeni Anayasa'da laiklik olmasın" diye adeta rejime bayrak açan?..
Evet; Bu memlekette salgın hale gelen laiklik ve Atatürk düşmanlığı ile bu uğurda sergilenen çelişki ve takiye bir tişörte yönelik utanç verici ambargoyla bir kez daha suratlara şamar gibi inmiştir!..
Heyhat!.. Kendi yuvasına giremeyen Atatürk gibi bir kahramanın kurduğu Meclis'i bile, ne yazık ki onu sevmeyen bir zavallı kahraman(!) yönetiyor işte... En büyük kahır da bu olsa gerek...
Söyler misiniz; tişört skandalında asıl suçlu kapıda işgüzarlık yapan bir polis mi, yoksa Gazi'ye düşmanlığı körükleyerek zavallıları cesaretlendiren bağnazlar mı?..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac