TERÖRÜN ARKASI, ERDOĞAN'ın RESTİ!..
Herkesin aklına aynı soru gelmişti;
"Bu kadar büyük bir eylem nasıl yapılabildi?.."
Dünyayı adete koca bir dürbünle izleyen, her yerde gözü kulağı olan devasa bir istihbaratın o geçilmez, sarsılmaz duvarı nasıl kolaylıkla delinebilmişti?..
Dünyayı kontrol altında tutan, darbelerin arkasında olmakla suçlanan, evrenin her köşesinde aradığını kolaylıkla bulabilen, sarsıcı stratejilerle coğrafyaları dizayn eden, devletlere çekidüzen veren, hatta son yıllarda Orta Doğu'yu kasıp kavuran "Arap Baharı" teranesinin arkasında duran koca bir ülke, en stratejik yerlerine sızan Kamikazeleri (!) nasıl görmezden gelmişti?..
Bir avuç sinsi ve karanlık militan o devasa devletin ürküten, boyun eğdiren koruma zırhını, güvenlik soruşturmalarını, kıyıda- köşede, her yerde pusuya yatan CIA ve FBI ajanlarının gözünü nasıl karartmış ve kulağını nasıl sağır etmişti?..
Çünkü 11 Eylül 2001'de, Pentagon binasından İkiz Kuleler'e kadar adeta terörün esareti altına alınan devasa hedeflerin Kamikaze eylemleriyle tarihin en büyük terör saldırısına uğraması tüm dünyayı dehşete düşürmüştü... Ancak kuşkular da gökyüzüne yükselen çığlıklar kadar sarsıcıydı!..
Amerika semalarına zifiri bulutlar yükseldiğinde ve milyarlarca insan televizyon ekranlarından o dehşeti izlediğinde, herkesin aklına yazının başındaki sorular da gelmişti?..
Sadece "bu eylem nasıl yapılabildi" sorusu değil; "ABD bu sinsi saldırıyı nasıl hissedemedi, militanlar nasıl bu kadar pervasızdı, devasa binalar iskambil kulesi gibi nasıl yerle bir edebildi ve 3 binden fazla insanın ölümü nasıl engellenemedi" gibi kuşkular da dünyayı karıştırdı...
Hayalet ordusunun senaristleri?..
Yukarıdaki soruların perde gerisi tartışılırken, komplo teorisyenleri 11 Eylül saldırılarının aslında Amerikan derin devletinin operasyonu olduğunu ileri sürmüşlerdi!..
Onlara göre ABD, Afganistan ve Irak'a müdahale etmek için bu saldırıları organize etmişti!!!
Oysa Amerika gibi, dünyanın her tarafına pervasızca müdahale edebilen bir ülkenin, radikal dinci örgütlenmenin devasa boyutlara ulaştığı iki ülkeye müdahale için kendi yurttaşlarını sarsıcı bir eylemle vurmasına gerek yoktu...
ABD; herhangi bir ülkedeki darbe, iç karışıklık ya da suikastlarda bahane aradı mı ki, 11 Eylül gibi şoke edici bir eylemin senaryosunu bizzat yazmış olabilsin?..
Meselenin aslı şuydu; 11 Eylül saldırısında ABD'nin üzerinde bir kuşku varsa (bu olsa olsa, 1979-1989 arasındaki Afgan-Rus Savaşı'nda) dinci unsurları destekleyerek, sonraları kendisini de vuracak olan Usama Bin Ladin ve El Kaide gibi hücreleri büyütme gafletiydi... Yani bir bumerangın da kurbanı olmuştu Amerika!!!
Velhasıl, emperyalizmin Orta Doğu'yu, Afrika'yı ve geri kalmış bölgeleri karıştırmakta kullanılan, 11 Eylül benzeri figüranların çıkış noktalarına dikkat çekersek, karşımıza Afganistan, Irak, Libya ve son olarak Suriye'de yaşananlar çıkıyor... Asıl kuşku buralarda işte...
ABD'nin 20 Mart 2003'teki Irak'ı işgaline kadar Selefi-Vehhabi çizgisindeki örgütler, Amerika'daki saldırılar benzeri birkaç büyük eylem dışında varlık gösterememişlerdi...
Ne zaman ki Amerika, Bağdat'a girdi, işte o dönemde siyahlar giyinmiş, ellerinde ağır silahlar bulunan, motorize olmuş binlerce El Kaide militanı da bir hayalet ordusu gibi ortaya çıkıverdi!..
Kimse de sormadı; Bu kadar militan nasıl hızlıca organize olabildi, bu kadar silah nasıl bulundu, örgüt kısa sürede Irak'ın neredeyse beşte üçünü nasıl ele geçirebildi?..
Ve tabii ki Irak'ta on binlerce insanı katleden bir lejyon örgütü, aynı anda Amerika gibi bir devletle nasıl çatışabildi?.. Ancak dahası da vardı...
Sınır, PKK, tehlike!..
Amerikan işgaline rağmen Irak'ta kolaylıkla ortaya salıverilen El Kaide; Libya ve Suriye'de ise IŞİD olarak piyasaya saçıldı...
Manzara oralarda da aynıydı; siyahlar giyinmiş ve son model silahlarla motorize olmuş on binlerce militan, Libya'da Kaddafi'yi linç ettikten sonra aynı senaryoyu Suriye'de uygulamak için sokaklarda katliam yapmaya başlamıştı...
ABD öncülüğündeki çok uluslu koalisyon güçlerinin denetim altında tutmaya çalıştığı bir coğrafyada, nereden-nasıl peydahlandığı anlaşılamayan bir dinci örgütün on binlerce militanının asıl görevi, Irak'tan sonra Suriye'yi de korku ve dehşetle sindirerek, bölgeyi insansızlaştırmak, devletlerin askerî gücünü bertaraf etmekti!..
Aksine, şeriatçı kılığında dolaşan on binlerce militan Irak ve Suriye'de Müslümanları katledebilir miydi?..
Dahası da var; son yıllarda Müslüman'ı Müslüman'a kırdırma stratejisinde kullanılan El Kaide ve IŞİD kılığındakiler emperyalizmin tetikçileri değillerse, aniden piyasaya çıkan devasa bir şiddet ordusu nasıl olur da ortadan kayboldu?...
Peki; 11 Eylül 2001'deki Amerikan saldırılarından Suriye iç savaşına kadar geçen bu kanlı sürece niçin mi dikkat çektik?..
Çünkü dinci terör saldırıları yetmezmiş gibi, 40 yıldır PKK belasıyla uğraşan Türkiye, emperyalizmin iç savaşa sürüklediği Irak'tan sonra Suriye'de de YPG adı altındaki bir örgütün giderek büyüyen tehdidi karşısında ne yapacağını düşünüyor?..
İşte tam bu ortamda Erdoğan'ın önceki gün yaptığı şu açıklama dikkat çekiyor;
"Maalesef ABD şu anda terör örgütlerine beklenenin çok çok üstünde destek veriyor. Mücadeleyi bırakın, onlara yüklü miktarda silah, araç-gereç destekleri veriyor."
Peki; aynı Erdoğan, 24 Eylül 2018'de, "Son dönemde özellikle ABD tarafından PYD ve YPG güçlerine sağlanan olağanüstü desteğin maalesef devam ettiğini görmekteyiz" demedi mi?..
Aynı Erdoğan, AKP'nin 15 Şubat 2021'deki Rize kongresinde, "Hani siz teröristlerin yanında durmuyordunuz, hani siz PKK'nın, YPG'nin, PYD'nin yanında değildiniz. Bal gibi de yanındasınız ve arkasındasınız" diye konuşmadı mı?..
Şimdi iki soruyu sormak zamanı;
Madem ABD terörü destekliyor; Türkiye, emperyalizmin terör maşalarının piyasaya sürüldüğü Irak-Libya ve Suriye bataklığına niçin sürüklendi?..
Ve Erdoğan iktidarı, Suriye sınırında ABD desteğiyle 100 bin kişilik ordu kuran PKK-YPG'ye karşı ne yapacak?..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac