TÜRKİYE BÖYLE TÜKETİLİYOR!..

Yaylaların betonlaşmaya açıldığı 2021'in Mayıs ayında ve Ege Bölgesi'ndeki 65 yerde yangınların çıktığı, geçen Temmuz ayında bu köşeden kıyılar, ovalar, yeşil alanlar ve ormanlarla ilgili dehşet verici kıyıma ve yağmaya vurgu yaparken, sadece ülkenin millî kaynaklarına yönelik topyekûn kuşatmaya değil, topyekûn talana da dikkat çekmiştik...

2021 Mayıs ayı ortalarında bu köşede, "yabancı sermayenin, fabrikalardan borsalara kadar ekonomik güç unsurlarını adeta işgal ederek, memleketi kuşatması tek mesele değil" demiş ve sinsi bir vahametin gidişatını örneklerle sıralamıştık...

Ve yine demiştik ki, "havayı, denizi, yeşili, doğayı, ovaları, talana-vurgunculara açan bir kuşatma ki, işte bunun yaratacağı erozyon ve yıkım insanlığın geleceğini vuracak en tehlikeli süreci de tetikliyor..."

AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana Türkiye'nin karşılaştığı sosyal-siyasal ve ekonomik yıkımların yanı sıra; ülkenin darbe aldığı bir alan da, Türkiye'yi tarımda yabancılara mahkûm ederken, milyonlarca hektar araziyi de atıl duruma getiren rant kuşatmasıydı...

Bu yetmezmiş gibi, Trakya'dan Çukurova'ya, Doğu Anadolu'dan Harran Ovası'na kadar Türkiye'nin dört bir yanında, tarım alanlarını, ovaları, yaylaları çarpık yapılaşmaya açmak gibi bir ihanet de sürüyor...

Çukurova'da verimli araziler nasıl yapılaşmayla tüketiliyorsa, GAP'a rağmen Urfa ovalarında da aynı yağma durmuyor...

Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'nin ne yazık ki sahilleri de yağmadan nasibini alıyor...

İşte 19 Temmuz 2020'de gazetelere yansıyan bir haber;

"Çevre Bakanlığı, Muğla'da kurulan bir vakfa Antalya'dan Keşan'a Türkiye'nin en güzel sahillerini veriyor... Siyasiler, çevreciler tepki göstererek, 'Bu talanı durdurun' diyor."

Yayla, SİT, kıyım...

Peki, sahillerde yağma sürerken, yaylalara göz dikenleri cesaretlendiren vahim gelişmelere ne demeli?..

Bakınız, 30 Ocak 2021'de gazetelere yansıyan bir haber hangi tehlikeyi duyuruyordu;

"Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalanan ve Resmî Gazete'de yer alan karara göre, 3 kentte bulunan toplam 15 yaylanın statüsü değiştirildi. Yayla olmaktan çıkarılan bölgelerin imara açılacağı bildirilirken, statüsü değiştirilen yaylalar arasında Trabzon'daki dünyaca ünlü Hıdırnebi Yaylası da bulunuyor."

Yaylaların yanı sıra, bir çok kentte (tek yeşil bölge) olarak kalan askerî alanların imara açılarak yok edilmesi de bir başka rant talanıydı...

Muhalefet ve medya, İstanbul'un Tuzla, Arnavutköy ve Çekmeköy ilçeleri başta olmak üzere, Türkiye genelinde askeriyeye ait milyonlarca metrekare arazinin imara açılarak, yandaş rantiyeye teslim edilmesinin üzerine ne yazık ki yeterince gitmedi...

Tıpkı özelleştirme ile satın alınan fabrika arazilerinin yüksek fiyatlarla başka kişilere satılması ve oralarda plazaların, sitelerin yükselmesine toplumun sessiz kalması gibi...

Ancak doğaya yönelik talan ne yazık ki bunlardan ibaret değil...

Çanakkale'den Orta Anadolu'ya kadar maden arama adı altındaki vahşi kuşatma, Karadeniz yaylalarında dereleri kurutan enerji açgözlülüğü ve son olarak İstanbul'un nefesini kesecek olan Kanal İstanbul adlı yağma projesi de ne yazık ki gündemden düşürüldü...

Evet; yukarıda örnekleri sıralanan vahim tabloyu, geçen yıl Bodrum'da, büyük bölümü doğal ve arkeolojik SİT alanı olan 1,1 milyon metrekarelik Hazine arazisi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararıyla imara açılınca da anımsatmıştık...

Peki ya devlet eliyle de tüketilen ormanlara kim sahip çıkacak?..

Ormanları vuran karar...

Geçen yıl Ege Bölgesi'nde on binlerce dekar alanı yok eden 65 ayrı noktadaki yangın sonrasında bu köşede, Türkiye'nin yeşil alanlarının nasıl tüketildiğine rakamlarla dikkat çekmiştik...

Çünkü Türkiye'de 2004-2019 yılları arasında çıkan 37 bin 46 orman yangınında toplam 141 bin 780 hektarlık alan küle dönmüştü...

Bu rakam, 65 bin hektarlık alanı kapsayan Beyşehir Gölü'nün iki katından fazla, 166 bin 500 hektarlık Tuz Gölü'nün ise yüzölçümüne yakın...

Ancak Türkiye'de orman arazilerinin yok edilmesinin tek nedeni, çoğu kundaklama ve terör saldırısı olan yangınlar değil...

Ormanların turizm ve başka gerekçelerle yandaşlara "tahsis" edilmesi de ne yazık yeterince sorgulanmadı...

Baksanıza; 2013'te 38 bin, 2014'te 40 bin, 2015'te 47 bin, 2016'da 43 bin, 2017'de 57 bin, 2018'de 25 bin, 2019'da ise 22 bin hektarlık orman alanı turizm, enerji maden, altyapı gibi yatırım bahaneleriyle birilerine (!!!) tahsis edilmiş...

Evet; Türkiye'de ormanları yok edenler sadece zalim kundakçılar, arazi mafyası ile rantiyenin utanmazları değil!..

Siyasetin, milli varlıklardan sonra doğal kaynakların yok edilmesinin önünü açması da yangınlar kadar ülkenin ciğerini yakmaya devam ediyor...

Peki, kıyılardan yaylalara, SİT alanlarından ormanlara kadar, doğanın her tarafında son yıllarda yoğunlaşan tükeniş manzaralarına niçin mi dikkat çektik?..

Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla geçen yıl alınan kararla, "Orman Sınırları Dışına Çıkarma İşlemlerine İlişkin Yönetmelik" yürürlüğe konulmuştu...

Yönetmelik gereği Cumhurbaşkanı, istediği araziyi "ormanlık alan" vasfından çıkarabiliyor... İşte bu kapsamda son bir yılda 530 hektar alan orman vasfından çıkartıldı...

Son iki günde ise Resmî Gazete'de yayımlanan iki kararla 1 milyon 90 bin metrekare (yaklaşık 150 futbol sahası büyüklüğünde) alan hedef seçildi...

Yani, Kastamonu ve Manisa'da 714 dönüm, Mersin ve Ankara'da da 376 dönüm alan orman sınırından çıkarıldı...

13 yıl önce Bodrum-Güvercinlik'te olduğu gibi, kundaklanan bir ormana tatil köyü yapılan bir ülkedir Türkiye...

Bu ülkede kundakçıların, mafyanın ve terör saldırganlarının doğayı katletmesi yetmezmiş gibi, uçsuz bucaksız ağaçlı alanların ayrıcalıklı zatlara (!!!) tahsis edilmesi ve bir bölümünün de devlet eliyle orman vasfından çıkartılması nasıl bir çelişkidir acaba?..

Evet; yok pahasına birilerine tahsis edilen ve vasfı değiştirilen ormanlık alanlarda hangi rant kulelerinin yükseleceğini çok yakında göreceğiz elbet!.. Çünkü Türkiye bu konuda utanç verici örnekler yaşadı...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac