ÜLKENİN TÜKENİŞİNİ "DUMAN"LA ÖRTEN ZİHNİYET!..

Artık sağcısı, solcusu-dincisi hemfikir; Ülke sosyo-ekonomik açıdan adeta tarumar olmuş...

"Gıda" kuyrukları memleketin içine düştüğü biçare durumu tarif etmeye yetiyor da artıyor... Açlığın-yoksulluğun acı gazelleri eşliğinde, adeta kol kola öfke dansları (!) etmesinin vahim fotoğraflarıdır "tanzim" kuyrukları...

Alışabilirsiniz yıkımlara ama "klasik zam, enflasyon, işsizlik" diyerek, vahameti küçümsemeyin... İşte, sosyo-ekonomik çıkmazların yol açtığı buhranlar aile facialarına da sebep oluyor... Her yerde kavga, her yerde çatışma ve her yerde ne çare ki bitmeyen kaos...

Ne yazık ki ailelerde huzur kalmamış; boşanmalar çığ gibi, toplum öfkeli, kadın cinayetleri vahşet boyutlarına ulaşmış, önlenemiyor...

Memleketin her köşesi adeta "kurtlar vadisi" olmuş ki, "pompalı" cinayetlerinden de geçilmiyor gazete sayfaları...

Televizyonlarda, yalnızca filmlerde-dizilerde öfke saçılmıyor... Gündüz kuşaklarında, aile içi şiddetin buyutlarından nemalanıyor televizyonlar, akşamları ise açık oturumlardan yayılan hınçtan!..

Herkes birbirine öfkeli, herkes çatacak yer arıyor ve okulda, çarşıda, işyerinde, siyasette ve özellikle de trafikte en küçük kıvılcım bile büyük facialara yol açabiliyor...

İnternet ise bir kuşağı dört koldan teslim almış... Bilgisayarlar yetmemiş, telefonlardaki "şiddet oyunları" gençliği sadece meşgul etmiyor, aynı zamanda uyutuyor, el becerisini ve düşünme yeteneğini azaltıyor, "bilişim" bağımlılığı gelecek nesli köreltiyor, robotlaştırıyor, aileden, çevreden, kısacası yaşamdan iyice uzaklaştırıyor...

Müslüman ülkenin acı ahvali!..

Son ayların en çok tartışılan konusu "gıda"da asıl sorun yalnızca fahiş zamlar, fırsatçılık terörizminin karaborsacılığı ve stokçuluğun yol açtığı vurgunculuk da değil!..

"GDO" denilen illet zeytinden-peynire kadar her gıdada, her nesnede, her malzemede ve her nefeste adım adım kanser saçıyor... İnsanlık çaresiz, bilim ise tuhaf bir ikilemin ve çelişkinin rantı peşinde!..

Çünkü zehirli gıdaların adeta teslim aldığı koca bir ulus, doktorların kendi aralarındaki rant ve şöhret çatışması yüzünden neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu bir türlü anlayamadan, bilinçsizliğin kirli ve derin karambolünde, nasıl besleneceğini de bilemeden şaşkınca yaşamaya çalışıyor...

Peki; bu gıda, çevre ve zihin kirliliğinin karanlık girdabında tükendikçe tükenen, kuşatıldıkça kuşatılan ve örselendikçe örselenen zavallı çocuklara-gençlere ne demeli?..

Okulların önünde rahatlıkla uyuşturucu satılıyor... Eğitim kurumlarının önünde zehir tacirleriyle mücadele eden polisin çabası bile yetersiz kalıyor...

Özellikle Güneydoğu kentlerinde "tiner", "bali" gibi sentetik uyuşturucularla, "bonzai"nin tüketen kuşatmasında, sokaklarda "zombi" gibi dolaşan çocukların-gençlerin sayısı artıyor, devlet mücadele edemiyor, aileler çaresizce rezaleti izliyor, ancak bir uyaran çıkmıyor...

Tüm bunlar, yani yansıtılan bu vahim tablonun portreleri nerede yaşanıyor peki?.. Ne yazık ki "yüzde 99"unun Müslüman olduğu varsayılan "İslam ülkesi", anlı-şanlı, koca Türkiye Cumhuriyeti'nde!..

Popülist dindarın suskunluğu!..

Yukarıda sıralanan dehşet verici manzaraya herkes hâkim aslında...

Gerçeklere sırtımızı dönmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz için ve boşvermişlik-pervasızlık toplumun büyük çoğunluğunu teslim aldığı için, kimse görmek istemiyor bunları...

Peki ya devlete ne demeli?.. Nerede sağlıklı bir toplum için  görevde olması gereken devletin kurumları?..

İçişleri, sağlık, tarım ve kültür bakanlıkları neden entegre bir yaklaşımla yukarıda yansıtılan kahredici tabloyu bir nebze olsun tersine çevirmek için çabalarını artırmıyor acaba?..

En önemlisi de; tüm bu acı gerçekler Müslüman bir toplumun yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti'nde insanlığı giderek daha fazla kemiriyorsa, nerede ülke bütçesinden devasa bir pay alan Diyanet İşleri Başkanlığı?.. Ne yazık ki yok ortada, ne yazık o da uyarmıyor...

Peki; memlekette insanlığı vuran bu kadar sorun-sıkıntı ve rezalet yaşanırken, bağnazlık aşılanan toplum çaresizce çıkış yolu ararken, Atatürk düşmanlarını ziyaret ederek infial yaratan Diyanet İşleri Başkanı, Erzincan'da din görevlilerine seslenirken ne demiş biliyor musunuz?.. Okuyalım o halde;

"Dünyada ve ülkemizde yıllarca haram denilmediği için dikkate alınmayan sigara bağımlılığından insanlığı kurtarmamız lazım. Sigara haramdır ve her birimiz sigaranın haram olduğunu milletimize anlatmalıyız. Çünkü sadece bizim ülkemizde bir yılda 115 bin kişi hayatını kaybediyor, bu ne büyük bir faciadır."

Evet; memleket sosyo-ekonomik açıdan kuşatılırken, siyasal hırsızlığın rant bataklığı kurutulamazken, "haram-rüşvet-israf" önlenemezken, doğa katliamları bitmezken, "yetim hakkı" yağmalanırken, millet bir yanda şatafat, diğer tarafta yoksulluk arasındaki uçurumda ezilirken memleketin tek sorunu "sigara"ymış!!!

Hiç kuşkusuz sigaradan nefret ederim, sigara içilen ortamlardan hep kaçarım... İnsanın sadece ciğerine değil, üzerine sinen o pis zehir kokusunun her ortamda yok edilmesinden de tarafım...

Ancak çoğunluğu "Müslüman" olan bir ülke, vurgunculuk-talan-haram, sosyal-siyasal-ekonomik kirlilik ve gelecek nesilleri vuran zehirle-rezaletlerle boğuşurken, tüm bunlara karşı hutbeler-vaazlar hazırlaması gereken Diyanet'in, toplumsal gerçekleri "sigara" dumanının karambolünde örtmeye çalışması, yani günü kurtarmak için popülist politikalara sığınması ne kadar da acı bir çelişki değil mi?..

Ben söyleyeyim cevabını; Ey Ali Erbaş o milyarlarca liralık bütçeyi hak ediyor musunuz acaba?.. Ediyorsanız, şatafatlı makam odanızda yakın bir "sigara" ve ülkenin o vahim ahval ve şeraitini seyretmeye devam edin!.. Hem de Hz. Ömer'in kemiklerini sızlata sızlata!!!

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac​​​​​​​