"YAĞMUR BEKLEYEN KADINLAR" ve BURSA'daki VAHŞET!..
"İnat etmişti yağmur sanki, "Yağmayacağım" diye!.. Yağsaydı keşke... Yağsaydı da puslu bir havada pusuya yatmış bir ölümün o acımasız ilk kıvılcımını söndürebilseydi!..
21 yaşındaki bir genç kız, sonsuzluğun son voltalarını atmıştı o sabah!..
Depoya inmiş, elindeki bidona gaz doldurup avlunun tam ortasına gelmişti... Soğuk havada kaskatı kesilen bedeninde küçük buz tanelerine dönüşen ter damlaları, canından kopup toprakta yuvarlanmıştı!..
Şöyle bir baktı çevresine... Kurumuş bir dala konmuş küçük garip serçeyi ve küflenmiş bir ekmeğe dişlerini geçiren köpek yavrusunu izledi bir süre...
Karıncalar ise terliğe gizlenmiş ayakların dibinde, toprağın kara bağrında sıcak mağaralar arıyorlardı!!!
Onun dışındaki her canlı yaşam peşindeydi o an...
O ise "Keşke ben de kaçacak yer bulabilseydim" diye mırıldandı; Ya uğruna yıllarca beklenilen "yâr"in sıcacık kollarına ya da iki gönül bir olunca, seyran olacak samanlığa!..
Oysa o, hiçbir yere gidemiyordu... Çaresiz, bezgin ve kimsesizdi kaderinin çevresine örülen mayın tarlasında!..
Emine... Beyaz entarisinin üzerinde üzüm deseni, gülkurusu eşarbında derin bir hüzün taşıyan Emine...
Kırmızı tokasının ortasında, bağrından vurulmuş bir kalp resmi bulunan Emine!..
Törenin kara feneri!..
Rüzgâr söndürür müydü acaba birazdan yakacağı ateşi?..
Ya da bir türlü gelmeyen yağmur bir sürpriz yapar mıydı meşaleye dönüşecek bedeninin üzerine?..
Daha fazla düşünemedi... Gaz bidonunu başının üzerine getirip dökmeye başladı...
Kapkara gözlerindeki Halep sürmesi gazyağıyla buluştuğunda, petrolü andıran simsiyah damlalar süzüldü çalılaşmış kirpiklerinden!..
Sırılsıklamdı artık... Kenarda duran kibrit kutusuna uzandı... Kınalı parmaklarıyla bir çöpü aldı ve yaşamının son ateşini yaktı, baruta bulanmış karton üstünden!..
Kibrit ateş aldı ya; bir meşale tutuştu sanki karanlık bir girdapta!.. Ve o an, çığlık denilen derin haykırış, bir yanardağın patlayışı gibi acımtırak şivanlara dönüştü!..
Ölümün karanlık tünelinde, törenin kör fenerini yaktı ya bir defa?.. Yürümek lazımdı artık kara toprağa!..
Bir narin beden, ateşten bir gül gibi, yaşamın tutunabilinecek son dalında sallandı ve sonra yangınlardan geçmiş sedirler gibi kararmaya başladı...
Kınalı elleri kumpasa girmiş güvercinler gibi havada çaresiz taklalar attı, örülmüş saçlarından ateşler düştü yerlere...
Kerkük'teki kuru toprak!..
Emine bir ateş topuydu artık taş zeminli avluda!.. Çığlığı duyulduğunda, kimse inanamadı onun ezik tenini ateşe verdiğine... "Sanki" dediler; "gökten bir meteor düşmüştü de o garip eve!.." Ve yanıyordu pervasızca!..
Canından alevlenen ateş çevreyi ısıttığında ve yürek yakan bir insan kokusu Kerkük'ün semalarına
yükseldiğinde, önce küçük köpek yavrusu, sonra da sararmış yapraklar içinde yaşam arayan küçük serçe kaçtı oradan... Karıncalar ise tıpkı onun gibi kalakaldılar alev kapanının altında çaresizce...
Gök gürültüsü en bariton sesiyle çınlatsa da ortalığı, çakan şimşeklerin ortasında cılız bir imdada dönüşse de Emine'nin çığlığı; o gün mazlumlara mezar arayan Kerkük'te, toprak hiç ama hiç ıslanmadı!..
Emine'nin bağrındaki sevda ateşini ölüm söndürdü!.. Ya bedenindeki yangını?.. Yağmur yağmadı ya, o sönmedi işte!..
Emine, 10 Şubat 2009 günü, Irak'ın Kerkük kentine bağlı Tuzhurmato beldesinde bedenini ateşe vererek intihar etmişti!.. Oysa bekleseydi ya birkaç gün... Sevgililer Günü'ne 4 gün kalmıştı ya...
Beklemedi... Haklıydı çünkü!.. Ne anlamı vardı 14 Şubat'ın, platonik sevdalar çekenler için?..
Bir sevdiği olmasına karşın babası tarafından görücü usulüyle evlendirilmek istenen Kerküklü Emine H., yüzlerce hemcinsi gibi töresel kültürü aşamamıştı... Çaresiz kalınca da kendini yakmayı tercih etmişti!..
Tuzhurmato'nun Eskeri Mahallesi'nde yaşanmıştı bu dram...
Siz siz olun; yolunuz Kerkük'e düşerse, sakın ola gördüğünüz her ateşi petrol kuyularından yükselen alevler sanmayın!..
Muhtemeldir ki, töreden ve erkek egemen şiddetten kaçan bir kadın da yanıyordur oralarda!..
İşte Süleymaniye'den Erbil'e giderken, tam Kerkük'e geldiğimde... Ve yanan petrol kuyularını gördüğümde, Emine'nin alevler içinde, töreye karşı bir isyan bayrağına dönüştürdüğü o tarifsiz ve mazlum bedeni geldi gözlerimin önüne!..
Kuyulardan yayılan kesif koku aracımızın içerisine dolduğunda, burnumun direğini petrol yanıkları değil, Emine'nin dramı sızlattı!.. İşte o yüzden yazdım!.. Bilin diye!.."
***
Okurlara not: 9 Aralık 2011'de yazdığım yukarıdaki öyküyü neden mi anımsattım?.. Çünkü kadına yönelik barbarlık durmuyor, üstelik Doğu ya da Batı hiç fark etmiyor artık... İşte 21. yüzyılda, Bursa'nın ortasında Şengül Vatansever adlı genç kız, ayrılmak istediği sevgilisi tarafından üzerine benzin döküldükten sonra yakılarak
katledildi!.. Bu kez töre değil, vahşiliğin kirli yüzü vurdu kadını... Velhasıl, Orta Doğu'da kadınlar artık yalnızca töre baskısıyla intihara zorlanmıyorlar, Türkiye'de olduğu gibi barbarlığın kanlı ateşine de atılıyorlar... Sözde uygarlığın ortasında; kadının yakıldığı bir dünyada, teknolojik devrim olsa ne yazar, bilişim çağı sınırları zorlasa ne yazar?.. "Kadın" denilen zarafeti barbarlığın ateşine kurban eden "insan"lığa yazıklar olsun...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac