YÜREKTE BAHAR ÇIĞLIĞI...

Baharın tenlerle köşe kapmaca oynadığı, şaşkın bir mevsimin şu garip zamanlarında, yaşama renk katacak ne varsa sevda pususunda duruyor sanki!..

Yok etmeye değil; yaşama can vermeye kilitlenmiş ve papatyalardan yalnızca taçlar değil, kelepçeler de yapan bir ahenk pususudur bu!..

Eskilere, geçmişe, karlara, yağmurlara, soğuklara ve rüzgara rest çeken bir başkaldırıştır bu mevsim değişikliği aynı zamanda!..

Doğanın bitip tükenmeyen devinimi içinde, yeni bir mevsime coşkuyla direniştir adeta mest eden bu ılık günler!..

Maviye hasret kalmış o sınırsız ve de gizemli gökyüzünden, sıcaklarla birlikte, çiçek filizlerine masum öpücükler konduran nazlar da dökülüyor sanki...

Doğa, kahredici gri bir kabusun adeta hazan rengi verdiği o bulanık örtüsünü bir kenara atmaya hazırlanıyor gibi...

Velhasıl yaşamın döngüsü içinde her zaman yeni bir mevsimin ayak seslerine odaklandığımız gökyüzünden hüzünler dökülmüyor artık...

SEVDA KOKAN ZAMANLAR...

Kuş kanatlarından savrulan bir enerji yaşam veriyor dünyanın bu rengarenk ve de coşkulu, sevda kokan zamanlarına...

Üstelik her zamanki gibi heyecanla, biraz panikle ve en çok da bahara alkış çaldıran şen şakrak bir kahkahayla...

Bilirsiniz; bu mevsimlerde en çok da, sahneye çıkmaya çalışan ateşli bir dilberin giyip çıkarırcasına bir kenara fırlattığı tahrik edici kıyafetleri gibi, doğanın renk değiştirmesi de çıldırtıyor insanı!..

Her tonda yeşilini giyinmeye çalışırken, minik kuzuları bekleyen dağlar var bu zamanlarda... Papatya kokusunu özleyen ovalar çocukları gözlüyor minik adımlarıyla...

Ve insana hasret, uçsuz bucaksız, garip ve kendi halinde heybetli ormanlar bir an önce insan kahkahalarıyla çınlamayı da düşlüyor...

HASRETİN GÖÇ YOLLARI...

Bahar bu, tertemiz bir nefes gibi... Üzerinde uğur böceği yavrularıyla zümrüdü kıskandıran yapraklar, yeni doğmuş bebekler gibi bocalıyor dallarında...

Kuşlar uzaklardan yola çıkmışçasına ormanları, bahçeleri, çiçekleri ve en çok da kırılmamak için inat eden gül dallarını gözlüyor sanki...

Sabahları yüreklere işleyen bahar kokusu, gökyüzünde adeta sevdanın göç yollarını da çizen leylek sesleri var...

Ve en güzeli de, kuşlar gagalarında hiç eskimeyen sevda şarkılarının notalarını tutuyor belki!..

Yakında çınlar sabah ışkılarının melodileriyle neşeli kuşlar... Ve de “ne olursa olsun, kim giderse gitsin- kim gelirse gelsin, yaşama sarıl” diyen çırpınışlarıyla adeta şarkılar söyler sahipsiz kanaryalar!..

Çünkü harap ve soğuk mevsimlerin acımasızlığıyla çalıya dönüşen ormanların, gökkuşağını kıskandırırcasına doğaya bayrak açmaya çalıştığı günlerdir bu zamanlar...

İşte ben “yar”; zamanın hiç değişmeyen ezeli pervasızlığında, diken batmış yürekte inatla açan yediveren güllerinin sınırsız ve de sarsıcı heyecanıyla sarıldım yine yaşama...

PAPATYADAN TESPİH YAPMAK!..

Bahar bir nazlı balerinin kuştüyü adımlarıyla geliyor ya, insan yaşama bu mevsimlerde bir başka sarılıyor çünkü... Aslında ne yaşarsa yaşasın, ne olursa olsun insanın ebedi baharı, hiç soldurmadığı yüreğindedir yar...

Biliyoruz; büyük kentin keşmekeşinde pek rastlanmıyor kalp atışlarını hızlandıran bu heyecanlı ve yüreklere adeta şımarık çimdikler atan manzaralara...

Çünkü ortalarda, yapmacık lale bahçeleri şehirlere makyaj misali... Kirli ve acımasız çünkü şehirler...

Kulak yırtan uğultusu, gül solduran öfkesi ve insanlıktan çıkmışçasına, zulümleriyle kırılgan ve ne çare ki sebebi belirsizcesine keşmekeştedir şehirler...

Oysa yaşama inatla sarılanlar için, kollarını doğaya açan ve bir düğün alayını karşılarcasına sevinçli zamanlardır bu günler yar...

İçinde eskimeyen özlemler taşıyan sevdaların günleridir aslında, hanımeli ve papatya kokan bu zamanlar...

İyisi mi; her bahar geldiğinde üzerinde “yar” kokusuyla o eski mendili kavrayarak “yalnızlar vadisi”nin yolunu tutma zamanıdır... Baharla halaya tutuşmak ve yankı yapan ovalarda türkü mırıldanırken sanki “zılgıt çalmak!..”

Evet; Yaşam size hangi zamanlarda, ne getirirse getirsin, mevsimlerin sonbaharını ve kışını sakın ola tutmayın aklınızda...

İnanın ki, “Şu ellerin taşı hiç bana değmez/ İlle dostun gülü yaralar beni” mısraları kahretse de bazen sizi, acılardan bile baharlar yaratmaktır yaşamak...

Bugünlerde memleket kaotik bir ortamdayken sıyrılın dertlerin derin ve ürkütücü girdabından...

İsterseniz, baharın papatyalarından tespihler de yapın kendinize; çiçek kokularını ve sevda ninnilerini sabırla içinize çekebilmek için...

Ve unutmayınız; hangi mevsim olursa olsun, içinizde bitirmediğiniz baharlardır sizi yaşama bağlayan...

OKURLARA NOT: Ülkenin kaotik gündemi bunaltıyor insanı... Terör, Suriye, referandum tehditleri, yoksulluk, işsizlik ve iç karartan haber bültenleri toplumu artık daha çok yoruyor... Geçen yıl tam da bu zamanda kaleme aldığım bu yazıyı biraz nefes alın diye anımsatmak istedim... Dilerim asıl baharı 16 Nisan’dan sonra yaşar bu ülke!..


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac