24 Nisan 2014 tarihinde “RECEP TAYYİP ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLMAYACAK!” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Yazımda Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olamayacağını değil, olmayacağını, olmayı kalbinden geçirmiş olsa dahi, aklının köşesinden bile geçirmediğini iddia etmiştim. Başbakanlığın ‘özel’ zırhını terketmeye cesaret edemez diye düşünmüştüm. Yanılmışım.
O yazıyı yazdığım sıradaki düşüncem Erdoğan’ın Başbakanlığı terketmeye cesaret edemeyeceğinin yanısıra Gül’ün de bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı görevine aday olacağı ve seçileceği yönündeydi. Bu düşüncelerle de 24 Haziran 2014 tarihinde "ERDOĞAN ve GÜL AYNEN KALIR", "İHSANOĞLU, KILIÇDAROĞLU ve BAHÇELİ GİDER" başlıklı yazımı kaleme almıştım. Bu yazıyı okumak için de lütfen TIKLAYINIZ.
Yani bu seçime giderken benim kanımca 'Erdoğan-Gül ikilisi' diye bir şey vardı ve bu ‘şey’, 'Bahçeli-Kılıçdaroğlu ittifakı' şeklinde ortaya çıkan ‘şey’e karşıydı. Ben bu seçime bu gözle bakmıştım.
KILIÇDAROĞLU VE BAHÇELİ GİDER
Öngördüğüm gibi ikinci ‘şey’ bu seçimden ciddî bir mağlubiyetle çıktı. "KILIÇDAROĞLU ve BAHÇELİ GİDER" şeklindeki öngörüm de gerçekleşmeye bir adım daha yaklaştı… Bu arada Erdoğan-Gül ikilisi diye birşeyin olmadığı da ortaya çıktı…
CEMAAT-HÜKÛMET SAVAŞI MI ERDOĞAN İLE GÜL'Ü KOPARDI?
Ancak, niye yalan söyleyeyim Abdullah Gül ile ilgili olarak, seçime giderken ve hemen seçim sonrası ortaya çıkan bazı gelişmeler beni epeyce şaşırttı, şaşırtmaya devam ediyor.
*Gül’ün ‘partime döneceğim’ şeklindeki açıklaması…
*Bu açıklamadan birkaç dakika sonra Hüseyin Çelik tarafından parti MKYK’sında alınan 27 Ağustos’ta kongreye gitme kararının basına açıklanarak 28 Ağustos’ta görevi devredecek Gül’ün önünün tıkanması…
*Şahsî fikir ve görüşlerini ciddiye almasam da Başbakan’ın izni olmadan önemli bir açıklama yapamayacağını bildiğim Şamil Tayyar’ın 'aklı esir alan bir hırsı gözler önüne serecek şekilde açıklamalar yapıyor gibi olmak, gerçekten çok üzüntü verici, keşke böyle olmasaydı' diyerek Gül’ün partiye dönme mesajına tepki göstermesi...
*Bütün bunların yanısıra Erdoğan'ın cemaatle arasında patlayan savaştan sonra Gül ile arasına daha ciddi bir mesafe koymuş olması...
ABDULLAH GÜL'ÜN BİREYSEL İKBALİ BENİ İLGİLENDİRMİYOR ANCAK...
Abdullah Gül’e ne olacağı pek de umrumda değil aslında…
Ama Erdoğan’la aralarında dostluk ve kardeşlikten menşeini almasa da aynı safta üstlendikleri görevlerden kaynaklanan ve onlarca yıldır süregelen bir ‘sırdaşlığı’ da gözardı edemiyorum. Bu nedenle de Abdullah Gül’e ne olacağını, çok itilip kakılırsa onun ne yapacağını da çok önemsiyor ve merak ediyorum.
28 ŞUBAT’I HATIRLAYALIM
Bilindiği üzere 28 Şubat 1997 sürecinin bir sonucu olarak 1998’de Refah Partisi (RP) kapatıldı. Bu kararın akabinde yöneticilerden elde bulunan Hazine yardımını devlete iade etmeleri istendi.
O dönemin RP yönetimi de paranın örgütlere gönderilerek harcandığını ileri sürerek iade etmedi.
Müfettişlerin yaptığı incelemelerde ise Hazine'ye iade edilmesi beklenen, o günün parasıyla 1 trilyon liranın (bugünkü 1 milyon lira) ‘sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği’ ortaya çıkarıldı.
‘Kayıp Trilyon Davası’ olarak adlandırılan bu süreç sonunda RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, ‘özel belgede sahtecilik’ suçundan 2 yıl 4 ay hapse mahkûm oldu.
Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 68 RP yöneticisini de 1 yıl ile 1 yıl 2 ay arası hapisle cezalandırdı.
Yargıtay’ın kararı onamasıyla hukuki sürecin sonuna gelinmiş oldu. Ancak eski RP Genel Başkan yardımcıları İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hakkında, devamlı dokunulmazlık altında oldukları için ceza davası açılmadı.
Şimdi bu zırh da kalkıyor ve Abdullah Gül'ün bir yalnız bırakılma kaderine doğru itildiği görülüyor…
Bakalım Erbakan’a işleyen ve kesinleşen hukuk Gül’e de işleyecek mi…?
Bakalım önümüzdeki günlerde hangi pazarlıklara şahitlik edeceğiz…?
Bakalım siyaset arenasına yeni siyasi partiler girecek mi...?
Bakalım Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı Erdoğan da dahil kime hayırlı ve uğurlu gelecek, kime ise bir son getirecek?
https://twitter.com/drtayfunbudak
https://www.facebook.com/tayfun.budak.790