Evet; “Saddam kimyasal silah üretti” yalanına şahitlik eden yerli işbirlikçi hainlerin desteğiyle, Irak tarumar edilmiş olabilir...
Saddam, çocukları ve küçük torunu ile akrabaları ve askerleri yargısız infaza uğramış, Irak’ta yönetim değişmiş, topraklar federasyonlarca paylaşılmış da olabilir...
Huzur tam olarak gelmese de, El Kaide ve türevleri ile kimi antiemperyalist aşiretler dirense de Irak’ta önemli ölçüde ABD ve işbirlikçilerinin istediği oldu...
Artık orada “ya leyli” cellatlığının kara maskesi ardında, memleketi “iki kadının memesi”ne (!) değil, Washington portakalı uğruna satan yerli maşalar var ki, eninde sonunda tarihin sayfalarından bunların suratlarına da tükürük sıçrayacaktır!..
IRAK VE LİBYA’NIN AHI!..
Ve onlarca yıldır Türk müteahhitlerini besleyen, on binlerce Türk işçisine yıllar boyunca Arap çöllerinde ekmek veren Libya...
Hani var ya, gittiği her ülkenin başkanlık sarayının yeşil çimleri üzerine bedevi çadırı kurmasına göz yumulan, petrol uğruna önünde diz çökülen, albay Muammer Kaddafi’nin sosyalist ülkesi Libya...
Halk devrimcisi Ömer Muhtar’ın idam edilse bile faşist İtalyan işgalcilerine kan kusturduğu, çöllerinde yılanlarla akbabaların yan yana gezdiği Libya var ya, işte orası...
“Arap Baharı” safsatasının ve taşeronluğunun insanlığı utandıran bir linçe döndüğü Libya’da, yüz milyarlarca dolarlık petrol ve gaz rezervinin üzerine oturma planı da ne yazık ki başarılı oldu...
Kaddafi, El Kaide türevleri ile yerli işbirlikçilerine, kameraların önünde alçakça linç ettirildi... Hem de “diktatör” naraları atanların, hangi “diktatör” tarafından kiralandıklarını unuttukları bir kahpelik anında!..
Libya’da da, tıpkı Irak’ta olduğu gibi artık huzur olmasa da orası ne yazık ki, ABD maşalarınca yönetilen, kendi soydaşlarına ihanet edenlerin kara ülkesidir...
KURTULUŞ SAVAŞIDIR BU!..
Kuzey Afrika’da, “Arap Baharı” bahanesiyle, uluslararası istihbarat kuruluşları ile yerli alçakların karıştırdığı, nifak soktuğu diğer ülkeleri saymaya gerek yok...
Unutmayınız ki, o ülkeleri yöneten korkakların kimi BOP alçaklığına boyun eğerek taşeronluğa geçti, kimileri de zıbını- terliği bırakıp, sıcak kumlarda utangaç danslar eden rakkase kısrakları gibi kaçıverdi...
Ancak şu günlerde, beynelmilel derin plancılar eminim çok pişmandırlar...
“50 yıl sonra dünyadaki su kaynakları tükenecek” diye Dicle ile Fırat arasındaki Mezopotamya haritasını kanla şekillendiren zombi coniler, büyük ihtimalle ah-vah aşamasına gelmişlerdir!..
Ve yine hiç kuşkunuz olmasın ki, kan üzerinde harita çizen, kanla infaz emirleri yazan ve yanı başımızda kandan nehirler akıtan cellatlar, “ne halt yedik” diye taşeron zıplattıkları dizlerine vuruyorlardır!..
WHİTE HOUSE HESABI!..
Ancak bakınız ki; devran her zamanki gibi kanla yağlanmış kirli çarkın bezirganlığında dönmüyormuş işte...
Beyaz”ev’deki hesap” çarşıya; kim bilir belki de çölün petrol bulaşmış can “pazar”ına uymuyormuş işte!!!
Bir ülke var ki, kanlı baharın kirli haritasında büyük harflerle işaretlense de eğilmiyor...
Sinmiyor o ülke, direniyor, savaşıyor, isyan ediyor ve ne pahasına olursa olsun ayakta durmaya çalışarak düşmüyor, düşürülemiyor...
Suriye 4 yıldır direniyor... ABD, Avrupa ve ne yazık ki Türkiye’nin destek verdiği yıkım ve işgal planlarına, taarruzlarına rağmen Şam olabildiğince direniyor...
“Solcu” geçinen kimi AKP işbirlikçilerinin “diktatör” safsatasıyla Şam yönetiminin verdiği kurtuluş savaşını görmezden gelerek, kalemlerini kana batırmaları da Suriye’nin duvarlarında beklenen psikolojik gedikleri açamıyor...
Türkiye’deki taşeronları kirli elleriyle kumpasa alkış tutsalar da anlamı yoktur artık... Çünkü kim ne derse desin, bir ülke durup dururken emperyalizm tarafından kuşatılıyorsa, o ülke direnirken kurtuluş savaşı veriyordur...
KANLI SUYU ŞİŞELEMEK!..
İyi de, Irak-Libya-Suriye hattındaki bu karanlık tabloyu niye yansıttık şimdi?..
Geçen hafta bu köşede, sınırlarımızdaki bir çarpıklığa ve “derin kuşku”ya dikkat çekmiştik... Demiştik ki;
“Nasıl oluyor da Araplar’dan oluşan Selefi IŞİD ordusu, Kürtlerin ağırlıklı olduğu Kobani’yi haftalar boyu süren şiddetli çatışmalarla savunurken, Arap kenti Ayn el Arap’ı tek mermi sıkmadan Kürtlerin PKK-PYD’sine teslim etti?.. Bir büyük kuşku var bu işte?..”
Kuşkunun yanıtı kısa sürede ortaya çıktı... ABD mi planladı yoksa başkaları mı şu an pek net değil ama, IŞİD’in Ayn el Arap’tan kaçar gibi çekilmesi bir taktik hareketse, vay sınırın haline!!!
Bakınız, Ayn el Arap’tan kuşkulu şekilde çekilen IŞİD teröristleri önceki gece askeri kıyafetlerle kente girdiler, kapıları çaldılar, masum Kürtleri katlettiler, bombalı araçlar ve keskin nişancılarla sokakları cehenneme çevirdiler...
Selefi zihniyetinin Paris’teki bir karikatür dergisinde katliam yapmasından sonra, dün de Fransa’da kafa kesmesini artık yalnızca Suriye için değil, tüm dünya için kötü işaretler sayabilirsiniz!..
Baksanıza, IŞİD dün dünyayı kana buladı. Örgüt aynı gün, Kobani’de 146, Tunus’ta 27, Kuveyt’te 13 ve Fransa’da da 1 kişiyi katletti...
Evet; ABD ve işbirlikçileri, Irak-Türkiye-Suriye hattına El Kaide’den daha belalı bir bomba bıraktılar ki, artık enterne edilmesi belki de 50 yıl sürecek...
Yani, sınırlarda kan durmaz artık... Dicle ve Fırat’ın sularını 50 yıl sonra kullanmak için Ortadoğu’yu karıştıranlar hiç kuşkunuz olmasın amaçlarına ulaşsalar da, şişelere doldurulmuş kanlı suları içmek zorunda kalacaklar!..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac