ATATÜRK’e, İNÖNÜ’ye, LOZAN’a SALDIRMAK NEYİ ÖRTÜYOR

Cumhuriyet’e ve Lozan’a kim, niçin saldırır


Türkiye, yakın çevresinde dışlandıkça, batıya daha bağımlı hale geliyor. Suriye, İran ve Irak’tan yapılan sert açıklamalar sonrasında bir kez daha Ankara, kulağını Washington’dan gelecek destek açıklamalarına dikti. Ama umduğunu bulamadı. ABD, Türkiye’yi yönetenlerin ABD’den kopmayı göze alamayacağından o kadar emin ki, Türkiye’nin onca ısrarına karşın, ne FETÖ’nün liderini vereceğini ne de PYD terör örgütüne yardımı keseceğini açıkladı. Tersine FETÖ’nün iadesi konusunda ipe un serdi. “Kara gücüm” dediği PYD’yi de terör örgütleri listesine almadığı gibi, ona açıktan silah yardımı yapmayı sürdüreceğini deyineledi. 

Bu sıkışmışlık ve dışlanmışlık içinde, son birkaç ayda İsrail’le ilişkilerde U dönüşü yapıldı. Rusya’dan özür dilendi. Mısır’la ilişkileri düzeltmek için girişimler başladı. Avrupa Birliği’yle ilişkiler fiilen koptu. Yunanistan’a 17 tanesi ada statüsünde olmak üzere toplam 152 adet toprak parçası verildiği iyice açığa çıkmasına karşın, hiçbir girişimde bulunulmadı. Süleyman Şah Türbesi’nin boşaltılıp sınırın hemen ötesine taşınmasının, Kıbrıs’tan çekilmenin provası, habercisi olduğu görüldü. Kıbrıs’ın Girit misali elden çıkmakta olduğu anlaşıldı. ABD’ye, Montrö Sözleşmesi’nde esneklik gösterileceği sözü verildi. Ermenistan’la ilişkiler konusunda gizli temaslar hızlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ağır hakaret içeren şiir yazarak ödül alan İngiliz Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Ankara’da ballı börekli ağırlandı. Ali Kemal’in torunu olan Johnson için, medya yalakalıkta sınır tanımadı. “Boris Cansın” manşeti atacak kadar alçalanlar çıktı. Akıllarına da Erdoğan hakkında yazdığı şiiri sormak gelmedi. Suudi Arabistan ve İsrail’in; Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi bölmek için anlaştığı ortaya çıktı. Türkiye en küçük bir tepki bile vermedi.  

Tüm bunlar yaşanırken Türkiye Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Lozan’a hakaret edenlere tanıklık etti. Gündemi değiştirmek için, içlerindeki kini dökmek için, tabanlarını tahkim etmek için bunları yapanlara, sıkça anımsatmak gerekir. 

Atatürk’e, Cumhuriyet’e, İnönü’ye, Lozan’a Sevr’i ve emperyalizmi savunanlar saldırır. Türkiye’yi etnik – mezhepsel kimlikler üzerinden bölmek, parçalamak, ayrıştırmak isteyenler saldırır. Emperyalizmin işbirlikçileri saldırır. Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkanlık yapanlar saldırır. Açılım projesi denen çöküş, çözülüş, çürüyüş projesinin sahipleri saldırır. “Akil Adamlar” listelerini hazırlayanlar saldırır. Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’ı arkadan vuranlar, telefonda onun hakkında ileri geri konuşanlar, Annan Planı’nı savunanlar saldırır. Ermenistan açılımını başlatanlar, Azerbaycan’la aramızı açanlar saldırır.

Suriye’nin bu hale gelmesinde birinci dereceden sorumluluğu olanlar saldırır. Türkiye’ye ait 152 toprak parçasını Yunanistan’ın işgal etmesine göz yumanlar saldırır. Cumhuriyet’e “parantez”, “reklam arası”, “travma yarattı”, “enkaz bıraktı” diyenler, Cumhuriyet kurucularına “iki ayyaş” diye hakaret edenler saldırır. Süleymaniye’de 2003’te Mehmetçiğin başına ABD özel kuvvetleri tarafından çuval geçirildiğinde susanlar, ABD’ye nota vermekten korkanlar saldırır. ABD’nin Irak işgali sonrasında, “Amerikan askerlerinin ülkelerine sağ salim dönmeleri için duacıyım” diyenler saldırır. FETÖ’cülerin orduya, yargıya, bürokrasiye girmesini sağlayan, onları kollayan, terfilerine imza atan, yıllarca onları komutan, bakan, milletvekili, rektör, genel müdür, müsteşar olarak atayanlar saldırır. 

Türk Ordusu’nun en seçkin kadrolarını kumpas davalarla hapse atan, “Ben bu davanın savcısıyım” diyen, sonra da “kandırıldık” diyerek işin içinden çıkanlar saldırır. “Milliyetçiliğin her türlüsünü ayaklar altına aldık” diyen, T.C ibaresini kamu kurumlarının adından çıkaran, Türk milli takım formasından kırmızı – beyaz renkleri kaldıran, “Ulus devletle hesaplaşmanın vakti geldi” diyenler saldırır. ABD Yahudi Kongresi’nden madalya alanlar, İngiliz Kraliçesi’nden sadakat nişanı alanlar saldırır. Türkmenlere sahip çıkmayanlar, buna karşılık, elinde Mehmetçiğin kanı olan, tek bir PKK teröristini yakalayıp Türkiye’ye teslim etmeyen Barzani’yi yere göğe koyamayanlar, onu “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye sahneye çıkaranlar saldırır. Bursa’da oynanan Türkiye – Ermenistan milli maçında, stadyuma Azerbaycan bayraklarının sokulmasına izin vermeyenler saldırır. Cumhuriyet’in kazanımı olan sanayi kuruluşlarını haraç mezat satanlar, ekonomiyi inşaat lobisine ve alışveriş merkezi yapımına indirgeyenler saldırır. 

OSMANLICILAR OSMANLI’yı NE KADAR TANIYOR

Osmanlıcılık adına Cumhuriyet ve Atatürk’e saldıranların öne sürdüğü gibi, Osmanlı’nın yeniden dirilmesini bekleyen, Türkiye’nin Osmanlı’yı ihya etmek için öne atılmasını isteyen bir Arap dünyası yok. Sabık başvekil Davutoğlu’nun sandığı gibi, İngiliz Uluslar Topluluğu misali bir Osmanlı Uluslar Topluluğu kurmanın nesnel şartları, maddi koşulları, ekonomik, politik, askeri, stratejik, jeopolitik, toplumsal, kültürel ayakları yok. Türkiye’nin Suriye’de mezhepçilik (Sünnicilik), Irak’ta ise hem mezhepçilik (Sünnicilik) hem de etnikçilik (Kürtçülük) yaptığı, Suriye’de rejim karşıtlarını, Irak’ta ise Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Barzani’yi desteklediğini Arap dünyası bilmiyor mu? Türkiye’nin Osmanlıcı, Abdülhamitçi heveslerine Mısır ne diyor? İran nasıl bakıyor? Bölgesel ve küresel düzlemde bunun şansı var mı? Türkiye’nin bunu kotaracak bir devlet kapasitesi, hegemonik gücü, ekolojik hakimiyeti söz konusu mu? 

Stratejik Derinlik adlı eserinde, ABD’nin kuracağı küresel düzene, bölgesinde alt sistemler kurarak katkı sunmak isteyen bir Türkiye öneren, yani ABD emperyalizminin taşeronluğuna talip olan bir zihniyet, Türkiye’yi büyütür mü, yoksa bölgesinde yalnızlaştırır, küçük düşürür ve küçültür mü? ABD’nin her zaman, her koşulda mutlaka kazanacağına inanan ve ona göre konum alan Stratejik Derinlik, Suriye’nin direnci, İran’ın nükleer anlaşma sonrasında daha da artan bölgesel nüfuzu, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da artan ağırlığı, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne Hindistan ve Pakistan’ın katılımı, Suudi Arabistan’ın azalan ekonomik gücü hakkında ne düşünüyor? ABD’nin ve Türkiye’nin çıkarlarının her zaman, her durumda örtüştüğüne mi inanıyor? “Ortadoğu’nun sahibi, öncüsü, sözcüsüyüz”, “İslam dünyasının lideriyiz” gibisinden lafların ciddiye alındığını mı sanıyor? 

Sözün Özü: TBMM’de Atatürk’ün mareşal üniformalı resmine, Atatürk’ten yadigâr Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’na tahammül edemeyenlerin, ruh köklerinin Ali Kemal’den, Refik Halit’ten, Refii Cevat’tan beslendiği kesindir. Örnekleri siyasette, medyada, üniversitede, iş dünyasında, bürokraside çoktur.