TÜRKİYE, KUZEY IRAK’a TEK BAŞINA MÜDAHALE ETMEYE KALKARSA...
Irak Ordusu’nun Kerkük’e girmesinin ardından yaşananlar, kartların yeniden karıldığını gösterdi. Irak ve Suriye politikalarında çok fazla hata yapan Türkiye, son aylarda U dönüşü yapsa da, stratejinin şu temel kuralını bilmemenin ağır bedelini ödüyor: “Yığınakta yapılan hata, cephede telafi edilmez”…
Belleğimizi tazeleyelim. Mevcut iktidarın çok atıf yaptığı, hasret ve hayranlıkla andığı Turgut Özal yönetiminde Türkiye, 1991 Körfez Bunalımı’nda bir koyup üç almanın hesabını yapıyordu. Sonuçta üç koydu, bir alamadı. Irak‘tan sonra en fazla maddi kayba uğrayan ülke oldu. 100 milyar dolar zarar etti. Kuzey Irak’taki otorite boşluğunun siyasal, toplumsal, ekonomik, askeri faturasını da çok ağır ödedi. PKK terör örgütü güçlendi. Barzani, devletini kurmaya başladı. 1992’de Kuzey Irak Parlamentosu kuruldu. Barzani, babasının yolundan gitti. Bilindiği üzere Molla Mustafa Barzani de, Bağdat’a karşı ayaklanmıştı. Bugünkü İran topraklarında, 1946’da, Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni kurdu. Devlet 11 ay yaşadı. 1966’da “İkinci hedefimiz Türkiye’dir” dedi. 1979’da ABD’de öldü. Basınımızın aşılmaz ve aşınmaz ismi, ustamız, Cumhuriyet şehidimiz Uğur Mumcu, öldürülmeden kısa süre önce, 7 Ocak 1993’te, Barzani – Mossad ilişkisini yazmıştı.
ABD emperyalizmi, stratejik ve jeopolitik hedeflerine uygun olarak bir taşla çok kuş vurdu. İsrail’in güvenliği, İran’ın kuşatılması (ama İran; Irak ve Suriye’ye yönelik çullanıştan bu ülkelerdeki nüfuzunu artıran ülke olarak çıktı), Rusya ve Çin’in bölgede artan ağırlığının geriletilmesi, 4 bölge ülkesinin bölünmesiyle Kürt devletinin kurulması, enerji kaynakları üzerinde denetimin sağlanması gibi hedefleri vardı. Irak petrolünün önemli bölümü kaliteli, yüzeye yakın, yani çıkarma maliyeti düşük olduğundan, ABD’nin iştahını kabartıyordu. Hele de Kerkük civarında “Kerkük light” olarak bilineni, enerji şirketlerinin yakın ilgisini çekiyordu. Kimi uzmanlar, bu bölgede en az 15 milyar varillik rezerv olduğunu söylüyorlar. Irak’ın petrol rezervleri kimi hesaplara göre, Suudi Arabistan petrol rezervlerine eşit. Kimi hesaplara göre fazla.
TÜRKİYE, ÖZAL’ın YAPTIĞI YANLIŞI TEKRARLADI
Dış politikada kuraldır: Kısa vadede, iç siyasette, yüksek oy getirisi olan bir hamle; orta ve uzun vadede, dış siyasette, olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bunu iyi hesap etmek gerekir. İç siyasete yönelik, hamaset dozu yüksek sözler, dış politikada manevra sahasını daraltabilir. Türkiye bu gerçeği unuttu. Türkiye’ye ilk kez Özal döneminde gelen, “Her emrinize hazırım” diyen, Kuzey Irak’ın Türkiye’nin vilayeti olmasını öneren, 1992’de Türkiye’den diplomatik pasaport alan, bunun üzerine Özal’ın elini öpen Barzani’ye fazla güvendi. Barzani bölgesine büyük yatırım yaptı. Diplomatik destek verdi. Bağımsızlık ilanı için adeta teşvik etti. 90’ların başında, hem kendi çıkarı gereği, hem konjonktür gereği PKK terör örgütüne karşı Türkiye’yi destekleyen Barzani’nin, asıl desteğinin ABD ve İsrail olduğunu göremedi.
Barzani’nin son hamlesini İsrail açıktan destekliyor. ABD, İngiltere esastan karşı değiller. Sadece zamanlamasına karşı çıkıyorlar. Rusya’nın da esastan, kesin ve keskin itirazı yok. Bağımsızlık referandumuna karşı çıksa da, Barzani ile yakın ticari ilişkisi sürdürüyor. Onu tamamen ABD’nin inisiyatifine bırakmak istemiyor. 25 Eylül’deki bağımsızlık referandumu, Irak’taki Sünni Arapların bir bölümünü de heyecanlandırdı. Nitekim kimi örgütler, “kendi kaderini tayin” ve “sınırları belirleme” amacıyla referandumu gündemlerine aldılar. Kuzey Irak’taki gelişmeler üzerine Suriye de “Kürtlerle özerklik konusunda müzakereye açık olduğunu” ilan etti.
2003’te Irak’ı işgal eden, Irak Ordusu’nu eğitip donatan, Irak’a verdiği pek çok silahın IŞİD’in eline geçmesini veya karaborsaya düşmesini “engelleyemediğini”söyleyen ABD ise pusuda bekliyor. PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD terör örgütünü açıktan destekliyor. Bu desteğini “IŞİD’e karşı geçici; taktik gereği; tercih değil, gereklilik” şeklinde açıklıyor. Sanki IŞİD’i destekleyen, besleyen kendisi değilmiş gibi, aklımızla alay ediyor ABD.
TÜRKİYE, BARZANİ’nin SIKIŞTIĞINI GÖREMEDİ
Türkiye, Barzani’yi öyle hararetli destekledi ki, onun elinin zayıfladığını göremedi. Barzani, referandum yapacağını ilk kez Mayıs 2015’te açıkladı. Sıkıştığı için, 2015 Ağustos ayından beri bölgesel yönetim meclisi kapalıydı. Görev süresi dolduğu halde, fiilen yönetmeyi sürdürdü. Buna yönelik ciddi itirazları dikkate almadı. Maaşları ödemekte zorlanan, yolsuzluk iddialarıyla sarsılan, tek adam – aile yönetimi (yeğeni Neçirvan Barzani başbakan) nedeniyle eleştirilen Barzani, 2014’te IŞİD terör örgütünün Musul’u ele geçirmesini fırsat bildi. Hemen ertesinde Kerkük’te yönetime el koydu. 2015’te IŞİD’le mücadeleyi bahane etti, başkanlık seçimini yaptırmadı. Ocak 2016’da referandum takvimi başladı. Haziran 2017’de referandum tarihi verdi. Meclis, 2 yıl sonra, Eylül 2017’de referandum kararı almak için toplandı. 111 mebuslu mecliste, 68 mebus oylamaya katıldı. 65 evet çıktı. Barzani’nin KDP’sinden 38 milletvekili varken, 65 evet çıkması, başka partilerin de evet dediğini gösterdi. Ama referanduma karşı çıkan örgütler de vardı, Talabani’nin KYB’si başta olmak üzere.
Barzani, ortalama günde 600 bin varil petrolü Türkiye üzerinden dünyaya satarken; Türkiye, ABD, Almanya, İngiltere dahil 30 ülke Erbil’de diplomatik temsilcilik açmışken; Habur’dan yapılan ticaretten Barzani büyük para kazanırken (Türkiye’de irili ufaklı 500 şirketin ya sahibi ya hissedarı); Türkiye Bağdat’ı devre dışı bırakırken; günün birinde işin bu noktaya geleceğini göremedi. Erbil’i muhatap aldı. Barzani’yi kırmızı halılarla, Ankara ve İstanbul’da havalimanlarına Kuzey Irak bayrağı çekerek karşıladı. Diyarbakır’da miting alanında alkışladı. AKP kongresinde, “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganıyla selamladı. Öyle ki, Barzani’ye bağlı Peşmerge güçleri, 29 Ekim 2014’te, Cumhuriyet Bayramı’nda, Türkiye üzerinden Ayn El Arap’a (Kobani) geçerken, adeta gösteri yapmışlardı.
Gerçekçi olalım, iş bu noktaya geldikten, Irak Ordusu Barzani’ye silah çektikten sonra, Türkiye’nin çok daha dikkatli olması gerekir. Türkiye mutlaka, bölge merkezli bir dış politika izlemeli, bölge ülkeleriyle birlikte davranmalı, ABD emperyalizmiyle arasına mesafe koymalı. Türkiye, Kuzey Irak’a tek başına müdahale etmeye kalkarsa, buna sadece Barzani ve ABD’nin değil, Bağdat, Tahran ve Moskova’nın da karşı çıkacağını bilmelidir. 4.5 milyon nüfusu olan (1.5 milyonu devletten maaş alıyor) Kuzey Irak’a bunca yatırım yapan, orada 1300 Türk şirketiyle faaliyet gösteren Türkiye, Habur sınır kapısını tek taraflı kapattı. Henüz vanayı kesmedi. Rudaw’ı Türksat uydusundan çıkardı.
Sözün özü: Türkiye; kısa vadeli ekonomik çıkarları, orta ve uzun vadeli stratejik çıkarların önüne koymanın bedelini ödüyor.