TÜRKİYE'nin SAVUNMASI NEREDEN BAŞLAR?

Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Barzani’nin siyasi hayatı bitti. Referandum sonuçlarını dondurdu. Başkanlık ve meclis seçimlerini erteledi. Tekrar aday olmayacağını açıkladı. Yetkilerini hükümete, meclise ve adalet konseyine devretti. Görev süresini uzatmadı. Habur sınır kapısının karşısındaki İbrahim Halil sınır kapısını Bağdat hükümetine devretti. Barzani açısından sonuç hüsran: Şöyle ki; 1) Güzel deyimimizle, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. 2) Peşmergenin savaş kabiliyetinin olmadığı görüldü. 3) Emperyalist güçler, en azından şimdilik Barzani’nin arkasında durmadılar. 4) Milletleşmenin ve devlet kurmanın, emperyalizm sayesinde değil, emperyalizme rağmen, emperyalizmle savaşarak mümkün olduğu bir kez daha görüldü.

Öte yandan İran; Kuzey Irak’la olan sınır kapılarını 10 gün boyunca kapalı tuttuktan sonra, Bağdat’taki merkezi hükümetin talebiyle yeniden açtı. Türkiye ise ne vanayı kapattı, ne sınır kapısını. Sadece Kuzey Irak’ın değil, Irak’ın orta ve güney bölgelerinin sebze – meyve ihtiyacının yarıdan fazlası da Kuzey Irak üzerinden ulaştırıldığından, Tahran ve Ankara’nın Kuzey Irak’la olan sınır kapılarına ilişkin kararı, Bağdat’ı da yakından etkiliyor. Belirtmek gerekir, sadece Kuzey Irak, yılda 3 milyon ton sebze – meyvenin üçte birini İran, üçte ikisini Türkiye’den alıyor…

Gelelim, Türkiye olarak bizim çıkarmamız gereken derslere…

TÜRKİYE’nin SAVUNMASI NEREDEN BAŞLAR?

1) Türkiye’nin savunmasında Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya, Karadeniz, Orta Asya, Ege, Hazar ve Akdeniz’in çok önemlidir. Savunması bu bölgelerden başlar. Buralardaki gelişmeler, Türkiye’yi yakından etkiler. Çünkü coğrafya kaderdir. Ona rağmen dış politika yapılamaz. Kuraldır: Avrasya’da etkili olmak için Ortadoğu’da, Ortadoğu’da etkili olmak için Avrasya’da yere sağlam basmak şarttır. Türkiye’nin Avrasya’da güçlü olması, Ortadoğu’yla, Avrupa’yla, ABD’yle masaya oturduğunda elini güçlendirir.

2) Geçen yüzyılda olduğu gibi, bu yüzyılda da dünya hâkimiyeti için verilen kavga, Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafya için veriliyor. O yüzden Türkiye; Atlantik ve Avrasya arasındaki rekabeti yakından izlemeli. Belirtelim; 2025’te Avrasya güçleri, ekonomik üretimde Atlantik güçlerini geçecek. 2030’da dünyanın en büyük beş ekonomisi içinde Avrupa’dan bir tek Almanya olacak. Sıralama Çin, ABD, Hindistan, Japonya, Almanya şeklinde gerçekleşecek.

3) Türkiye’nin savunma ve güvenliğinde ABD’ye bu kadar çok güvenmesinin ne kadar yanlış olduğu görüldü. İki açıdan hem de: İlki, ABD’nin Türkiye’nin düşmanı olan terör örgütlerine (PKK, FETÖ, IŞİD) verdiği destek. İkincisi, ABD’nin aşınan kapasitesinin onun elini zayıflatmasının doğurduğu sonuçlar, Suriye ve Irak’ta özellikle. Anımsatalım; Fransızların ünlü siyaset bilimcisi M. Duverger’in tanımıyla, imparatorlukların üç temel özelliği vardır: 1) İdeoloji, kültür, değer üretirler 2) Güvenlik üretirler 3) Yayılmacıdırlar. Bu tanıma göre; ekonomik güçleri ve güvenlik üretme yetenekleri azalınca, inişe geçerler. Türkiye bu gerçeği görmelidir.

4) Türkiye ve ABD’nin değerleri, öncelikleri, çıkarları, ihtiyaçları, hedefleri, tehdit algıları, ittifak ilişkileri aynı değildir. Hatta çoğunlukla çelişir. Bu yüzden aralarındaki ilişki sağlıklı olamaz. Bu gerçeği kabul ederek, dış politika izlemek gerekir. Kuraldır: İhtiyaçlar değişince, ittifaklar değişir. Ve her ittifak karşısında yeni bir ittifak doğurur.

ÇÖZÜM: CUMHURİYET’in KURULUŞ FELSEFESİ

5) Türkiye’nin bünyesi, direnci zayıf düşmüştür. Bunun siyasi, iktisadi, askeri, toplumsal, coğrafi, kültürel, jeopolitik, stratejik, demografik nedenleri vardır. O nedenle bölgesel ve küresel gelişmelerden, dış dinamiklerden fazlasıyla etkilenmeye açıktır. Bünyeyi bir an önce güçlü, gürbüz kılmak gerekir. Bunun yolu, Cumhuriyet’in kurucu değerleridir.

6) Türkiye’nin tarihi, coğrafyası, iktisadi ilişkileri, enerji bağımlılığı, kültür havzası,  bölgedeki ve dünyadaki gelişmeler ülkemizin tek yönlü, tek odaklı, tek boyutlu dış politika izlemesine engeldir. Türkiye’nin Türk dünyasıyla, İslam alemiyle, Rusya’yla, Çin’le, Avrupa’yla, ABD’yle, Ortadoğu’yla, Afrika’yla, Avrasya’yla, Orta Asya’yla Ankara merkezli bir ilişki kurması gerekir. Karşılıklı yarar, ortak çıkar, içişlerine saygı temelinde, karşılıklılık (mütekabiliyet) esaslı bir ilişki, onurlu ve sürdürülebilir ilişkilerin temelidir. Dahası; ülkeler ikili ilişkilerde tüm ilişkileri, tek bir sepete koymazlar. Misal; ABD ile Çin, siyasi rekabet, buna karşın iktisadi işbirliği içindedir. Benzer durum Çin ile Japonya, Çin ile Avustralya, İran ile Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye ile İsrail için de geçerlidir. Örnekler çoğaltılabilir…

7) Siyasi, iktisadi, askeri, toplumsal, diplomatik, kültürel zeminden yoksun, içi boş, kof, hamaset dozu yüksek batı karşıtlığı ne kadar yanlış ise ayakları yere basmayan, bütüncül programı olmayan bir Türk dünyası, İslam alemi, Ortadoğu söylemi de o kadar yanlıştır. İkisi de gerçekçi değildir. Türkiye’nin öncelikle bölge merkezli dış politika izlemeye, bölge ülkeleriyle ittifak geliştirmeye, Avrasya’daki gelişmeleri takip etmeye ihtiyacı vardır. Belirtelim; Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi (Yeni İpek Yolu), Türkiye’nin önüne büyük fırsatlar sunmaktadır. Dünya nüfusunun yüzde 60’ını kapsayan, 65 ülkeyi birbirine bağlayan projenin bütçesi şu an için 4 trilyon dolardır. Proje kapsamındaki ülkelerin yıllık geliri ise 31 trilyon dolardır. Çin’in büyük ölçekli yatırım ve yardım kapasitesi, üretim ve teknolojisi de projeyi cazip kılmaktadır. ABD’nin ardından dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’in sanayi ürünleri ihracatında, yüksek teknolojiye dayalı ürün oranı yüzde 25.4’tür. Bu oran ABD için yüzde 18.2, Almanya için yüzde 16, Türkiye için yüzde 1.9’dur. AB ortalaması ise yüzde 15.4’tür.      

Sözün özü: İç siyasette getirisi olan hamaset, dış siyasette işe yaramaz.