SUUDİ ARABİSTAN'da YAŞANANLARIN ŞİFRESİ
Suudi Arabistan karıştı. Yemen’den atılan füze havada imha edildi. Yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle prensler, bakanlar, bürokratlar, işadamları tutuklandı. Kuzey Irak’ta ise Barzani, ABD’nin kendilerini düş kırıklığına uğrattığını açıkladı. “Belki de Rusya, ABD’den daha iyi bir dost olabilir” dedi. Suudi Arabistan’daki karışıklığın ayrıntılarını, dış boyutlarını kısa sürede göreceğiz. Ama hemen belirtelim, Riyad’daki gelişmeler İngiltere ve ABD’den habersiz olmaz, hele de Rusya’yla yakınlaşırsa. Olguları sıralayalım…
Suudi Arabistan ve Rusya, petrol ihraç eden ülkeler olarak rakipler. Suriye ve İran politikaları da zıt. Suudi Arabistan ABD’nin bölgedeki en sadık müttefiklerinden. Fakat bunlara rağmen, tarihte ilk kez bir Suudi Arabistan kralı, geçtiğimiz Ekim ayında, bin kişilik heyetle Moskova’ya gitti. Belli ki Suudiler, hem Rusya’nın Ortadoğu’da artan etkisinin, hem ABD’nin aşınan devlet kapasitesinin farkındalar. Suriye meselesinde de Rusya’nın üstünlüğünü kabul ettiler. “Artık radikal İslam’ı değil, ılımlı İslam’ı destekleyeceğiz” demeleri de, bir tercihten değil, zorunluluktan kaynaklanıyor. İki ülke, enerji projelerine yatırım için 1 milyar dolarlık fon oluşturdu. Ruslar, Suudi Arabistan’da 1.1 milyar dolarlık enerji tesisi kuracaklar. İki ülkenin enerji şirketleri arasında anlaşmalar imzalandı. Suudi Arabistan Rusya’dan 3 milyar dolarlık S 400 füzesi alacak. Tüm bunları ABD muhakkak bir kenara not etmiştir. Trump’ın ilk dış gezisini Suudi Arabistan’a yapması, gezide Suudilerle 110 milyar dolarlık silah anlaşması imzalaması, kimseyi aldatmasın.
Anımsatalım; Obama’nın başkanlığının son günlerinde, 11 Eylül 2001 kurbanlarının ailelerine, Suudi Arabistan’ı dava etme yolu açılmıştı. 11 Eylül’deki 19 saldırgandan 15’i Suudi Arabistan vatandaşıydı. Riyad saldırılarda sorumluluğu olmadığını açıklasa da, Temsilciler Meclisi ve Senato, Obama’nın veto ettiği tasarıyı tekrar oyladı. Üçte iki çoğunlukla “Terörizmin Sponsorlarına Karşı Adalet Yasası” adıyla yasalaştı. Kongre tekrar onayladığında, başkanın veto hakkı olmadığından yasa, Obama’nın 8 yıllık başkanlığı döneminde geri çevrilen ilk veto olarak da tarihe geçti. Suudi Arabistan, kararın yasalaşması halinde ABD’deki 750 milyar dolarlık yatırımını çekme tehdidinde bulundu. Göze alamadı. Fakat ABD – Suudi Arabistan arasında güvensizlik olduğu bir kez daha görüldü.
SUUDİ ARABİSTAN KİMLE REKABET EDİYOR
Malum; Suudi Arabistan Arap dünyasının liderliği için Mısır’la rekabet eder. Bu ülkeyle görünüşte dostane ilişkileri olsa da, hatta parasal yardım yapsa da, Mısır’ın fazla güçlenmesini istemez. İslam dünyası içinde en büyük düşman olarak da İran’ı görür. İsrail’i İran’a tercih eder. Son dönemde Katar’la yaşadığı gerilimin temel nedeni de, Katar’ın İran’la yakınlaşmasıdır. Mısır’da İhvan çizgisindeki Mursi devrilip, yerine Sisi gelince memnun olan Suudi Arabistan, Mursi döneminde kestiği yardımı, Sisi gelince başlatmıştı. Müslüman Kardeşler’e destek veren Katar’a baskı yapıp, bu desteği kesmesini de sağladı. Karşılığında da Suudi Arabistan ve Mısır arasında gerilim konusu olan iki ada (Tiran ve Sanafir), Mısır tarafından Suudi Arabistan’a verildi. Anımsatalım; Suudi Arabistan, İsrail’den çekindiği için bu adaları Mısır’ın himayesine vermişti. Bu adalar Bab el Mendeb Boğazı için çok önemlidir.
Mısır lideri Sisi, Vahabi – Selefi yorumlara karşı. Ülkesindeki Hristiyan azınlığa, Kıptilere (ki nüfusun yaklaşık yüzde 10’u) ılımlı mesajlar veriyor. Mısır, her ne kadar Suudi Arabistan öncülüğündeki Yemen harekâtına katılan 10 İslam ülkesinden biri olsa da, Suudi Arabistan önderliğinde 34 Sünni İslam ülkesince kurulan Teröre Karşı İslam Ülkeleri Koalisyonu’nda yer alsa da, Sisi, İran’la ilişkileri önemsiyor. Suriye konusunda Suudi Arabistan’la aynı hatta değil. Şam’da Müslüman Kardeşler iktidarı görmektense, Esad’ı görmeyi yeğliyor. Esad’ın geçen yıl, “Suudi Arabistan Suriye’ye, İran’la tüm ilişkilerini kesmeleri karşılığında destek teklif etti. Reddettik” dediği anımsanırsa, Araplar arasındaki ilişkilerin ne denli karışık olduğu daha net görülür.
RUSYA’nın ORTADOĞU’daki HAMLELERİ SIKLAŞACAK
Gelelim Rusya’nın Ortadoğu’da artan ağırlığına. Önce hafızamızı tazeleyelim. 1989 – 1991 arasında Doğu Bloku çökmüş, SSCB dağılmış, Soğuk Savaş bitmişti. ABD, zaferini ilan etmişti. O dönem kısa sürdü. Putin’in 2000’de iktidara gelmesiyle, Rusya atağa kalktı. 2003, 2004, 2005 yıllarında Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da Soros’un parsal desteğiyle yaşanan renkli, kadife, turuncu, gül, karanfil devrimlerine yanıt verdi. 2008’de Gürcistan’la savaştı. 2010 Aralık ayında Arap Baharı’nın başlaması, 2011 Mart ayında Suriye’nin karışması, Yeni Soğuk Savaş’ın işaretleriydi. Rusya, ani, sert bir hamleyle 2014’te Kırım’ı kendine bağladı. 2015’te ise başından beri desteklediği Esad rejimini, hava kuvvetiyle de desteklemeye başladı.
Rusya, ABD ve NATO’nun Rusya’yı 2000’li yıllarda çevrelemek için attığı adımlara sert çıktı. ABD’nin bu amaçla Karadeniz’den, Ukrayna, Gürcistan, Polonya, Bulgaristan, Romanya ve Baltık Üçüzleri (Estonya, Letonya, Litvanya) üzerinden Rusya’yı kuşatmak istemesine hoşgörü göstermeyeceğini vurguladı. Ermenistan üzerinde etkisini iyice artırdı. Yunanistan’la, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’yle ilişkilerini daha da geliştirdi. Slav kimliğini, Ortodoks inancını kullanarak Balkanlarda nüfuzunu artırmaya çalışıyor. 2016 yılı Ekim ayında Sırbistan’la ilk kez askeri tatbikat yaptı. Avrasya ve Atlantik güçleri arasındaki saflaşma, Ortadoğu’da, özellikle Suriye’de keskinleşirken, Rusya şu formülün ne denli gerçek, geçerli, güncel olduğunu gösterdi: Avrasya’da güçlü olmak için Ortadoğu’da güçlü olmak, Ortadoğu’da etkili olmak için Avrasya’da etkili olmak şarttır.
Dikkat edelim; bu süreçte Almanya da Avrasya güçlerine yaklaştı. Rusya, Çin, Hindistan ve İran’la ilişkileri gelişiyor. 2015’teki nükleer anlaşma sonrasında İran küresel sisteme hızla dönmeye başladı. Çin ve Rusya arasındaki stratejik işbirliği güçlü, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS, BM Güvenlik Konseyi’nde birlikteler. Çin’in, yardım ve yatırım kapasitesi sayesinde Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika’da nüfuzu, görünürlüğü artıyor. Yumuşak gücünü daha sık devreye sokuyor. Buna karşın ABD’nin devlet kapasitesi aşınıyor. Ekolojik hakimiyeti, hegemonya kabiliyeti geriliyor. Bu süreçte Avrupa’da merkez kaç yönelimler hızlandı, Avrasya cephesi ise genişledi. Misal; İngiltere 2016’da AB’den çıktı, ŞİÖ 2017’de Hindistan ve Pakistan’ın üyeliğiyle büyüdü.
Kıssadan Hisse: Dünyada emperyalizmin, diplomasinin ve istihbaratın kitabını yazan İngilizler, dış politikada çok söz verir, ama bunların büyük bölümünü tutmazlar. Anlaşmazlıkları sürekli hale getirip, çözümsüz kılarak, hedeflerindeki ülke üzerinde sürekli denetim kurarlar. Suudiler ve Barzani, İngiltere ve ABD’ye çok fazla güvenmenin sonuçlarıyla yüzleşecektir.