'BABALAR GİBİ SATMANIN' SİYASİ SONUÇLARI BUNLAR
Türkiye’de en az 1 milyon dolar taşınmaz alan, en az 2 milyon dolar yatırım yapan, en az 3 milyon dolar mevduat hesabı açan yabancılara Türk vatandaşlığı verileceğini yazdı gazeteler. En büyük beklenti, Körfez emirlikleri ve Suriyeli zengin sığınmacılara yönelik. İngiltere’den Malta’ya, Bulgaristan’dan Macaristan’a dek pek çok ülke benzer uygulamalara yönelse de, Türkiye’nin jeopolitik konumu, ihtiyaçları ve beklentileri farklı. Çünkü pasaport üzerinden yapılan esnaflık, ticaret, pazarlık, Körfez ülkeleriyle siyasi – ticari yakınlık, Suriye’de ABD’yle birlikte davranma çabası, Barzani’ye duyulan muhabbet, Türkiye’nin Somali’de askeri tesis kurması, Katar’da askeri üs kuracağını açıklaması, akla iki açıklamayı getiriyor: İlki, 28 Şubat’ın ünlü paşası Çevik Bir’in: “Türkiye, müttefikleri için bölgede güvenlik üretecek”. İkincisi ise adını karanfil, gül, turuncu, lale devrimlerinden bildiğimiz borsa vurguncusu George Soros’un: “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü, Türk ordusudur”.
ÇOĞUNLUK YABANCILARDA İSE EKONOMİ MİLLİ OLAMAZ
Bankacılık sektöründeki yabancı payının yüzde 44.5 olması (Bir Türk bankası daha satılırsa, bu oran yüzde 50’yi geçecek. Elde para eden 3 kamu bankası, 2 özel banka var), ekonomiye ilişkin bir gerçeğe daha işaret ediyor: Bankacılık, finans gibi stratejik bir sektörde, yatırımcıya, üreticiye, sanayiciye kredi veren bir alanda, çoğunluk yabancılarda ise ekonomi milli olamaz. Türkiye’nin borsa, döviz, faiz üzerinden bu kadar sıkıştığı bir süreçte, borsadaki yabancı payının yüzde 65 dolayında olduğunu da unutmayalım. Ellinde avucunda ne varsa haraç mezat satan, eski bir maliye bakanının deyimiyle “babalar gibi satan”, “adlarını tarihten silen” Türkiye, elde kalanları da Varlık Fonu’na devretti. Ya satacak ya da teminat gösterip dışarıdan kredi almaya çalışacak. Sorunumuz yapısal. 1995’te imzalanan, 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği ile dış ticaret açığı daha da arttı. Bu da cari açığı artırdı. Tamamen ithalata dayalı üretim yapısı oluştu. Dışarıdan aldığı malı monte edip, ucuz işçiliği ekleyip, ihraç eden bir ekonominin sağlıklı olmadığı görüldü.
BAĞIMLI EKONOMİYLE BAĞIMSIZ SİYASET YAPILAMAZ
Bu ekonomik tablonun, kaçınılmaz olarak siyasi, diplomatik, askeri sonuçları da olur. Oluyor nitekim. Türkiye bir türlü ABD ve Avrupa’ya karşı, en haklı ve güçlü olduğu konularda bile, net tavır alamıyor. Daima “ABD ne der?” endişesi taşıyor. ABD Başkanı ile görüşmekle, CIA Başkanı’nı ilk önce Ankara’da ağırlamakla, ABD Genelkurmay Başkanı’nı misafir etmekle, onun elinden madalya almakla övünüyor. Bu bağımlılık ilişkisi kaçınılmaz olarak ABD’nin stratejik müttefiki olan İsrail’le ilişkilere de yansıyor. Rusya ve Çin’le jeopolitik konuma, ticari ilişkilere koşut bir siyasi, diplomatik ilişki kurmanın da önüne geçiyor. ABD’nin İncirlik Üssü’ne ilişkin taleplerine karşı gelemiyor. PKK – PYD terör örgütüne verdiği desteği engelleyemiyor. Kürt koridoru, devamında da bağımsız Kürdistan’a ilişkin projelerini sorgulayamıyor. Avrasya’ya ilişkin tutarlı, bütüncül, kararlı bir strateji geliştiremiyor. Ekonomisi tarım, tekstil, turizme dayalı Türkiye’nin (bu alanlarda da ciddi gerileme var) Avrasya ufku, ticaretten öteye geçemiyor. Öyle ki, komşularıyla teröre karşı işbirliği adımları bile atamıyor, “ABD ne der?” kaygısıyla.
TÜRKİYE İSE TERÖRLE MÜCADELESİNDE YALNIZ
Oysa bölgedeki ayrılıkçı, bölücü, köktenci terör örgütlerini hangi gücün desteklediği belli. Taliban’ın, El Kaide’nin, IŞİD’in arkasındaki güç de, PKK – PYD – YPG’nin arkasındaki güç de, FETÖ’nün arkasındaki güç de aynı: Emperyalizm. “Ilımlı İslam” projesi ABD icadı… Büyük Ortadoğu Projesi’nin sahibi ABD... Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin bölünmesiyle kurulması planlanan Kürdistan projesi, ABD yapımı… IŞİD’in, El Kaide’nin, Taliban’ın kuruluşuna katkı veren; bunları hasımlarına karşı kullanan; işgalleri, saldırıları için gerekçe, bahane olarak sunan da ABD… Türkiye ise terörle mücadelesinde yalnız… Bölgede ABD politikalarının uzantısı olarak görülüyor. Mezhepçi, İhvan dostu, komşularının içişlerine, rejimlerine müdahale eden diplomasi izlemekle suçlanıyor. İsrail’in, “IŞİD’in tamamen bitirilmesine karşıyız” dediği, ABD’nin IŞİD terör örgütünü el altında, gerektiğinde kullanılmak üzere belli seviyede tutmak istediğinin görüldüğü bir süreçte, Türkiye batı bağımlılığından kopamıyor.
YANLIŞ DİPLOMASİNİN EKONOMİK FATURASI DA AĞIR
Türkiye’nin bölge ülkeleriyle sağlam, sağlıklı, karşılıklı yarar, ortak çıkar temelinde ilişki kurması, bölgede herkesin yararına olur. Irak ve Suriye’deki Türkmenler de bundan faydalanır. Türkmenlerin ezilmesini, hırpalanmasını önler. Irak’ta ülkenin okur – yazar, aydın, nitelikli insanları olarak bilinen Türkmenlerin mutlu olması, Türkiye’nin de güçlü olmasına bağlıdır. Ama Türkiye, 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan 1990 – 1991 Körfez Bunalımı’ndan gerekli dersi çıkaramamıştır. O dönemde izlediği kraldan çok kralcı politika nedeniyle 100 milyar dolar zarar eden Türkiye, Irak’tan sonra en çok kaybeden ülke olmuştur. ABD uğruna, Irak’la yaptığı ticareti kesmiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı ambargo kararına herkesten önce uymuştur. Kerkük – Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nı hemen kapatmıştır. Oysa bu hat, o dönemde Türkiye’nin yıllık petrol gereksiniminin yarısını karşıladığı gibi, Türkiye’ye boru hattı geliri de kazandıran bir hattır. O dönem sınır ticaretinden turizme dek çok farklı alanlarda büyük kayıp vermiştir Türkiye.
Körfez Bunalımı sonrasında ABD öncülüğündeki Çekiç Güç (sonradan adı Keşif Güç oldu), bölgeye Türkiye’nin izniyle yerleşmiştir. Irak’ın kuzeyinde hızla bağımsız Kürt devletinin altyapısını oluşturmaya başlamıştır. 36. paralelin kuzeyinin Irak’ın merkezi güçlerine yasaklanması, Barzani ve diğer PKK terör örgütü başta olmak üzere, Kürt örgütlerinin elini güçlendirmiştir. Ve günümüzde de Türkiye aynı hatayı yapmaktadır. Kuzey Irak’ın bağımsızlığını hararetle desteklemektedir. Egemen güçlerin Barzani ile siyasi, ticari, şahsi bağları güçlüdür. Kuzey Irak petrolünün Türkiye üzerinden dünya pazarlarına satılması konusunda Türkiye ve Barzani çok heveslidir. Ama bu heves, hem Bağdat’taki Irak merkezi hükümetinin hem de İran’ın tepkisini çekmektedir.
ABD HER AÇIDAN KAZANÇLI ÇIKIYOR
ABD, Irak’ı fiilen böldü. Kuzeyde Kürtleri destekliyor. Güneydeki Şiiler üzerinde İran’ın etkisinin artmasını önleyemedi. Ama Şiilerle uzlaşmadan, bölgede başarılı olamayacağını da biliyor. Şii – Sünni, Arap – Kürt, Arap – Fars, Türk – Kürt, Türk – Fars çatışmasından medet umuyor. Bu çatışmalardan bölge ülkeleri hem siyasi hem iktisadi açıdan kaybederken, ABD her açıdan kazançlı çıkıyor.
Kıssadan Hisse: Bankacılık sektörünün yarıya yakını, borsanın üçte biri yabancılarda olan bir ekonomi yerli ve milli değildir. O ekonominin beslediği, o ekonomiyi besleyen siyaset, diplomasi ve savunma da yerli ve milli olmaz. Atatürk’ün dediği gibi; “Mali egemenlik yoksa, milli egemenlik de yoktur”,“İktisatsız istiklal olmaz”.