ÇILGIN TÜRKLER YİNE YAPAR!..

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 92. Yıldönümü... 

Yazarken ya da okurken pek kolay geliyor, ancak bu ülke akıl almaz şartlarda, muhteşem bir ayağa kalkışla, dört bire yanı işgal altındayken, sevgili Turgut Özakman’ın deyişiyle, “Çılgın Türklerin” şahlanışıyla kurtarıldı ve Cumhuriyet kuruldu...

Cumhuriyetin kuruluşu aslında bir kişinin, bir büyük devrimcinin eseridir. Mustafa Kemal, daha Samsun’a çıkarken, şayet bu yolculuktan başarıyla çıkılırsa Türk milletini köhnemiş Osmanlı’nın tahakkümünden kurtarmak ve Cumhuriyeti ilan etmek kararındaydı. Bu fikrini daha 1919 Temmuz ayında, Erzurum’da bir gece yarısı yanındaki Mazhar Müfit’e madde madde yazdırmıştı. İlk madde şöyleydi:

-Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır!..

Sonra da Aydınlanma Devriminin maddelerini sıralamaya başlamıştı: “Padişah ve hanedan konusunda zamanı geldiğinde gereken yapılacaktır... Kadınların örtünüp kapanması kalkacaktır... Fes kalkacak, uygar uluslar gibi şapka giyilecektir...” Konuşmanın tam bu anında, Mazhar Müfit elindeki kalemi düşürdü, hayretle Mustafa Kemal’in yüzüne bakarak, “darılma amma Paşam sizin de düş sever yanlarınız var” dedi. Paşa gülümseyerek, “bunu zaman belirler, sen yaz” yanıtını verdikten sonra beşinci maddeyi söyledi:

-Latin harfleri kabul edilecektir!..

Karanlığın en koyusunun ülkenin üzerine çöktüğü, ufukta en ufak kurtuluş ışığının görülmediği, en yakınındaki arkadaşlarının bırakın cumhuriyeti, devrimleri, kurtuluşu bile hayal edemediği günlerde dikte edilen o maddelerin tümü gerçekleşti!..

Aradan 10 yıl geçti. Kurtuluş gerçekleşmiş, Cumhuriyet kurulmuş, devrimlerin laiklik dışında tümü hayata geçirilmişti. Yoğun bir çalışma günü sonrası, Mustafa Kemal’in kendi elleriyle yarattığı Atatürk Orman Çiftliği’nde Büyük Devrimci ile Başbakan İsmet İnönü birlikte yürüyorlardı. Mustafa Kemal aniden arkadaşına doğru döndü ve şöyle dedi:

-İsmet, sen olmasaydın ben bu devrimleri nasıl yapardım?..

Bu sevgi dolu ve müthiş bir iltifattı.. İnönü’nün verdiği yanıt ise tarihe geçecek türden bir yanıttı:

-Ne diyorsun paşam, sen olmasaydın biz bunları düşünemezdik bile!..

Neredeyse bir asır sonra geldiğimiz nokta yine “1919 Temmuz ayı”, ne kadar hazin... Ama yılmak, umutsuzluğa düşmek yok!. Bu millet en “olmaz” denilen zamanda kaderini kendi elleriyle yükseltmesini bildi...

-Yine yapacaktır...

Kabataş yalancılarının hazin durumu

Kabataş yalanını ateşleyen “Elif Çakır röportajı” da palavra çıkınca yandaş kalemşorların paçası iyice tutuştu... Bazıları iyice sessizliğe gömülürken, bir bölümü “yol arkadaşını” koruyacağım derken iyice çukura battı...

Gelelim Elif Çakır isimli “yazar” arkadaşa... İşin rezilliği ayyuka çıkınca “gelin ile yaptığı söyleşinin kayıtlarını isterse savcılığa verebileceğini” açıkladı.. Burada cingözlüğün adresi “isterse” sözcüğü tabii!.. Demek ki savcılık istemezse bu müthiş(!) söyleşinin kayıtlarından mahrum kalacağız!.. 

Olur mu hiç öyle şey; Elif Çakır elindeki kayıtları aslanlar gibi internette yayınlar, iftiracıları rezil eder, olur biter, değil mi?.. Ancaaak, böyle bir kayıt önümüzdeki günlerde şayet yayınlanırsa, söyleşideki sesin saldırıya uğradığı iddia edilen Z.D. hanım kardeşimizin olup olmadığını nereden bileceğiz sorusunu da unutmayalım lütfen...

-Biliyorsunuz, burası “eşeğin bile boyanıp satıldığı” bir ülke!!!

Gelin karşılaştıralım

Tayyip Bey, 4.5G toplantısında, Almanya Başbakanı Merkel’e sosyal medya üzerinden hakarete 2.5 yıl hapis cezası verildiğini ve yargının seri şekilde hareket ettiğini belirtip, ülkemizde kendisine yönelik hakaret suçu işleyenlerden ve yargıdan yakındı:

-Ülkemizde olay tam aksi, tam tersine. Buralarda ise istedikleri gibi hakaret edebilecekler. Gerek siyasetin içinde bulunanlar gerekse meslektaşları tarafından takdir edilecekler...”

Ben de bu konuşmayı duyunca, “gerçekten pes!” dedim... Öncelikle Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişinin, Merkel’le ilgili söylediklerinin gerçekle tek ilgisi, Almanya’da bir kişi hakkında Kitzingen İdari Mahkemesi tarafından hapis cezası verilmiş olması...  Ama nasıl?..

Mahkeme Facebook’ta Merkel için, “kurşuna dizilmeli” yazan bir kişiyi 2 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum etti. Kararın sanığın daha önce de benzer suçlar işlediği için verildiği açıklandı. İtiraz edilen karar kesinleşmedi. Madem başladık bir iki örnek daha verelim: 

-Almanya’nın Saksonya Eyaletinde mülteci yurdunu ziyaret eden Merkel’e 20 yaşında bir kadın, “pis şıllık, fahişe” diye bağırdı. Savcılık olayın anayasa organlarını kötülemeye girmeyeceğini söyledi. Merkel’e “suç duyurusunda bulunacak mısınız” diye sordular, “düşünce özgürlüğü olan bir ülkede yaşıyor olmaktan sevinçliyim” yanıtını verdi...

-Dresden kentinde yabancı düşmanı Pegida’nın gösterisinde Merkel ve yardımcısı için idam sehpası kuruldu. Savcılık soruşturma başlattı. Ancak Merkel ve yardımcısı suç duyurusunda bulunmadığı için hakaret davası açılamadı.

Gelelim canım ülkemizin durumuna; son bir yılda “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan tam 44 kişi tutuklandı. Bunların içinde epey miktar öğrenci de bulunuyor. Ağustos 2014’ten bu yana ise 1300 dosyada kovuşturma izni istendi. Adalet Bakanlığı 862’sine izin verdi, 30’una vermedi. 408 dosyayla ilgili süreç devam ediyor. Bu suçun cezası ise 1 yıldan 4 yıla kadar hapis!.. Ülkenin ünlü yazarları, gazetecileri de hapis cezalarına çarptırıldılar. Son olarak Diyarbakır’da 12 ve 13 yaşındaki iki çocuk hakkında hem de bakanlığın izniyle “Cumhurbaşkanlığı’na hakaretten” 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Ne yapmışlardı peki?. Tayyip Bey’in afişini yırtmışlardı, yaaa...

-Karşılaştırma bitmiştir!..



https://twitter.com/umit_zileli