CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu, kısa bir süre önce 3. Köprü ile ilgili, milyar dolarlarla ifade edilen, havuzcu sıfatıyla tanınan işadamları ve Cumhurbaşkanı’nın ailesinin de karıştığı inanılmaz yolsuzluğu belgeleriyle açıkladı. Bu iddialar üzerine yer yerinden oynaması gerekirken, gündeme düşen diğer olayların arasında kaynadı gitti...
Erdoğdu, önceki gün de, “hayatımın en yürek burkan yolsuzluğu, yüz yılın soygunu” diye başladığı açıklamasında Türk Telekom’un özelleştirilmesinde Türkiye ekonomisinin tam 97.8 milyar lira zarara uğratıldığını iddia etti. Bununla da yetinmedi, dudak uçuklatacak bir rüşveti de açıkça iddialarına ekledi:
-Türk Telekom özelleştirmesinde en üst düzey siyasetçilere Dubai üzerinden 2.5 milyar dolar rüşvet ödendiği iddia ediliyordu. Kimse üstüne gitmedi!..
Yani 7.5 milyar Türk lirası rüşvet iddiası ortaya atılıyor, kimsenin kılı bile kıpırdamıyor!.. Zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ilişki içinde bulunduğu Hariri ailesine ait Öger Telekom’a 11.5 milyar dolara satılan Türk Telekom’un değerinin en az 40 milyar dolar olması gerektiğini ancak sağlanan avantajların ihale öncesinde gizli tutulduğunu, böylelikle son derece fahiş karlar elde edildiğini anlatan Erdoğdu, şirketin gayrimenkullerinin dahi yasalara aykırı şekilde satıldığını, şu anda da şirketin borç batağı içinde debelendiğini söyledi...
Şimdiii, öncelikle rakamların korkunçluğu olayın dehşet verici detaylar içermesi karşısında bir kaç gazete, televizyon ve yazar dışında kimsenin aldırış etmedi!.. ülkenin ve toplumun nasıl çürüdüğünü, nasıl duyarsızlaştığını ve bu durumu ölçme yeteneği su götürmez olan “iyi saatte olsunlar” tarafından nasıl soyup soğana çevrildiğini görmemek, duyumsamamak için ya kör ya da pek salak olmak gerektiği su götürmez!..
İkincisi; kılı bile kıpırdamayan, “çaldıysa çaldı” diye caka satan kesimler bilmeli ki; her çalınan kuruş kendisinin, çocuğunun geleceğinden, ülkenin varlığından çalınıyor!.. Bu kadar örselenmemizin, bu denli itilip kakılmamızın, başımıza bu kadar kanlı çoraplar örülmesinin altında da işte bu yolsuzluklar yatıyor:
-Başını kaldırama, sesini çıkarama, isyan etme, onlar da havuduyla götürsün!..
Eğer bir an önce silkinip, kendimize gelmez, namussuzların yakasına yapışmaz, hesap sormaz, adam gibi bir ülke olma yolunda adım atmazsak paramparça olacağımız, haymatlos kalacağımız günler çok yakındır. Haymatlos ne demektir diye soracak olursanız;
-Vatansız demektir!!!
Rezilliğin bini bir para...
“Hey güzel Allah’ım, verdikçe veriyor...”
Bu veciz ifadeyi bilmem hatırlayacak mısınız, şimdinin küskünü, dünün kudretli adamı Bülent Arınç, pek yakından tanıdığı bir arkadaşı yargının tepe noktalarından birine getirilince sevincini saklayamamış, söyleyivermişti yukarıdaki sözcükleri... Kabataş yalancılarını her Allah’ın günü rezil eden açıklamalar da ardı ardına geliyor. Bir itiraf da, Star gazetesinin tehdit meraklısı, külhanbey yazarı Cem Küçük’ten geldi. Meğer Elif Çakır isimli “yazar”ın dillere destan “saldırıya uğrayan gelin röportajı” palavrası, zamanın Star Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’nun haberi olmadan manşete çekilmiş!.. Tabii Karaalioğlu gazeteyi görünce çıldırmış... Cem Küçük, geçmişteki yayın yönetmenini şu sözlerle yerin dibine sokuyor:
-Öfkeden deliye döndüğünü biliyorum ama hala bu kurguyu savunuyor Karaalioğlu...
Yaa, işte huzurunuzda “Yeni Türkiye” nin akıllara ziyan yanaşma medyası.. Bu tipler nerede, gazetecilik nerede!..
Bu arada Nazlı Ilıcak da iktidarın son gaddarlıkları karşısında aynen şöyle dedi:
-Biz de solcular gibi direnmeyi öğreniyoruz...
Öfke duymadım, 12 Eylül’ün, şu 13 yıllık “Fetret Devri” nin en yılmaz savunucusu, solculara karşı en acımasız kumpasların destekçisi Ilıcak’a yalnızca acıdım. Bunların yüzüne yıllarca kendi ekranlarında söylediğim o şaşmaz özdeyiş geldi:
-Keser döner, sap döner, bir gün gelir hesap döner!..
Cüret ve terbiye yoksunluğu
Tayyip Bey’in eski danışmanı ve metin yazarı, şimdilerin AKP Milletvekili Aydın Ünal isimli muhterem, tam da İpek Koza Medya’nın gazetelerine Televizyonlarına el konulup, yayınları karartıldığı esnada, yandaş bir televizyon ekranında esip gürledi!.. Bunu yaparken tam da “Yeni Türkiye”ye yakışan bir zat olduğunu cümle aleme gösterdi...
Bir tarafta yayın karartma, el koyma, bacak kırma, gazla boğma serüveni yaşanırken bu muhterem ekranda gayet kendinden emin şekilde, Saray’ı ve AKP’yi eleştiren Sözcü, Hürriyet, Cumhuriyet ve Zaman gibi gazetelerden mutlaka hesap soracaklarını söyledi, iyi mi?!..
Neden hesap soracaklarmış peki?. Muhteremin ağzından tam cümleyi okuyalım:
-1 Kasımdan sonra bunlardan mutlaka ve mutlaka hesap soracağız. Sözcü her gün hakaret ediyor...
Sözcü gazetesi yıllardır eleştirinin hasını yapıyor. Eğer hakaret varsa mahkemeler var. Ama söylemek istediği başka; bunların kitabında biat etmeyen, kapılarına yanaşmayan herkes hesap sorulması, yok edilmesi gereken düşman!.. Karşısında oturan sözde sunucu pek bi iştahla “niçin şimdi bir şey yapılmıyor” diye sordu. İşte “o kafanın” verdiği yanıt:
-Türkiye'nin üzerinde çok baskı var. Siz bir şey söyleseniz basına müdahale ediliyor deniliyor, dünyaya bu söyleniyor. Şu anda çok rahat bir ortamda değiliz ama 1 Kasım'dan sonra bunların tamamından hesap sorulacak…
Vay, vay, vay… Demek ki 1 kasımdan sonra basına istedikleri gibi müdahalenin yolu açılacak, çok rahat bir ortam oluşacak, dünya da umurlarında olmayacak!..
-İşte bu kafa, Türkiye’yi 13 yılda bir KABİLE DEVLETİNE çevirdi…
https://twitter.com/umit_zileli