OSMANLI’nın PARALEL DEVLETİ: KADIZADELİLER
Aydın Tonga'nın yeni kitabı “Osmanlı’nın Paralel Devleti Kadızadeliler” Doğu Kitabevi yayınlarından okurla buluştu.
Kadızadeliler hareketi günümüzdeki FETÖ gibi devlet içinde örgütlenerek 17. yüzyıla damgasını vurarak Osmanlı Devleti içerisinde devlet haline gelmiştir. Bu yönüyle Kadızadeliler Osmanlının “paralel devlet”idir. Kadızadeliler dini kullanarak örgütlenmiştir. Kitap camilerde verdiği vaazlarla ünlenen Kadızadelilerin bunu nasıl gerçekleştirdiklerine yönelik olarak hazırlanmıştır. Yazar dönemin tarihi, dini, ekonomik ve toplumsal koşullarını incelemiştir. İlk olarak “Osmanlı’da Din Devlet İlişkileri”ni ele almıştır. Yazarımız “bir toplumda dinin görünürlüğü, dini örgütlerin iktidarla olan teması, o toplumdaki din-devlet ilişkileri ile doğrudan orantılı bir konudur” diyor.
Dönemin siyasal fotoğrafını çekmeye çalışan yazarımız ayrıca dönemin din-toplum, dini örgütler-siyasal iktidar ilişkileri bağlamında değerlendirerek Kadızadeliler hareketini önderlerinin görüşleri ekseninde bu bağlamın neresine oturduğunu irdeliyor.
Son bölümde ise günümüz için anlamlı olan Kadızadeliler hareketini siyasal ve dini söylemler açısından tahlil ediyor ve bazı sonuçlar ve dersler çıkarıyor.
Yazar Aydın Tonga Kadızadeliler hareketinin neden incelenmesi gerektiğini FETÖ üzerinden şöyle açıklıyor:
“Paralel Devlet” söylemleri ile daha önceki bir döneme de damgasını vuran bu örgütün anlaşılması ve ötesinde bu örgütün münferit bir vaka olmadığının bilinçlere kazınması ise, en az kalkışma günü kadar önemlidir. İşte Kadızadeliler tam bu noktada karşımıza çıkan bir harekettir. Her ne kadar Fethullahçı Örgüt kadar geniş bir hareket kabiliyetine ve iktidar araçlarına sahip olmasa da, devletteki yetkinliği, geçirdiği siyasal evreler ve dini kullanmadaki söylemleri bakımından Kadızadeliler ile Fethullahçı Örgüt arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır.
Fethullahçı örgüt ve Kadızadelilerin benzer toplumsal, dini ve siyasal zeminlerde yükseldiğini tespit eden yazar bu iki önemli vakanın bize bıraktığı mesaj konusunda da şunu belirtiyor:
“Bir toplumda dinin örgütsel ve söylem düzeyindeki yaygınlığı ne kadar büyükse, siyasal rejim ile dini örgütler arasındaki ilişkiler ne kadar gelişmişse, o toplumdaki teokratik iktidar çanları da o kadar güçlü çalacaktır. Nihai olarak biz de Fethullahçı Örgüt geleneğinden yola çıkarak deyim yerindeyse yüzyıllar öncesinin “Fethullahçılarını”, yani Kadızadelilerini yeniden hatırlatmak istedik. Çünkü bugün yaşananlar aslında yüzlerce yıl öncesinde de yaşanmıştı. Ve maalesef yüzlerce yıldır bu topraklarda din-toplum, din-iktidar ilişkilerine dair alınması gereken dersler alınmadı.”
Gerçekten de gerekli derslerin yerince alınmadığı Diyanet’in ve MEB’in uygulamalarında ve müfredatta rahatlıkla görülebilir. Bugün buluğ çağına, köleliğe, boşamaya, çok eşliliğe ve diğer konulara dair birçok ifade din üzerinden ele alınmaya başlaması yönüyle dini oluşumlara, dini kullananlara önemli alan açıyor. İşte Kadızadeliler de devlet düzeninin ve toplum yaşamının dine dayandırıldığı bir ortamdan beslenerek büyümüşlerdir.
Dini hükümlerin Osmanlıdaki yeri noktasında örnekler vererek Kadızadelilerin büyüme zeminini sergiliyor. Dahası günümüzdeki cemaat ve tarikatların da nasıl büyüdüğünü ve büyüyeceğini bizlere açıklamış oluyor. Örneğin zina iftirasında bulunan suçlular için kimi zaman seksen değnek cezası uygulanmasına dair fetvaların varlığına bugün MEB “Akaid ve Kelam” ders kitabında da rastlıyoruz. Veya “bir köleyi efendisinden kaçmaya teşvik eden veya bir dükkâna zorla giren kimse idam edilecektir” ifadesiyle köleliğin meşrulaştırılmasına yönelik fetvanın ders kitaplarında da karşılığı vardır. Fıkıh ders kitabında kısas düzenleniyor ve köleye kölenin öldürülebileceği belirtiliyor.
Yazar Diyanet’in ve ders kitabındaki buluğ çağına yönelik söylemin Osmanlı’daki izdüşümünü dile getiriliyor. Böylece Diyanet’in her ne kadar sonra buluğu kızlar için 17, erkekler için 19 yaş olarak belirlese de daha önce dile getirdiği 9 ve 11 yaşın kaynağını şöyle gösteriyor:
“Hanefi mezhebinin esas alındığı bu hukuk düzeninde küçük yaşta çocuklar -rızaları dışında- velileri tarafından (dede, baba vd. akrabalar) evlendirilebiliyordu. 17. yüzyıldan itibaren ise evlendirilen kişi, bu cebri evliliğe karşı dava açabiliyordu. Fakat bu evliliğe izin veren baba ya da dede ise, kişi bu noktada dava açma hakkını kaybediyordu. Öte yandan Osmanlı’da şeyhülislamlar “ergenlik” yaşlarını yayınladıkları fetvalarla duyuruyorlardı. Örneğin Ebusuud’a göre, eğer kız ya da erkek çocuk ergenlik çağını kendisi söylüyorsa bu yaş on iki olarak kabul edilmiştir. Böyle bir durum söz konusu değilse erkek için bu yaş on sekiz, kız için ise on yedi olarak belirlenmiştir.
Diğer taraf-tan bu yaş sınırları İslam tarihinde belirlenen neredeyse en yüksek sınır olarak değerlendirilmiştir.
Çünkü çok sayıda isim, bu yaşları daha da aşağı indirmişlerdir. Örneği Şeyhülislam Çatalcalı Ali Efendi ve Abdurrahim Efendi, kız çocukları için ergenlik yaşını dokuz olarak ifade etmişlerdir. Dahası, dokuz yaşın İslam tarihinde pek çok din ulemasının üzerinde ortaklaştığı yaş olarak belirlendiğini de dile getirmiştir.”
Böyle yüzlerce örneğin verildiği kitap aslında belirttiğimiz gibi günümüzdeki Diyanet ve MEB uygulamalarının fotoğrafını çekiyor. Devlet düzenini, hukuku, toplumsal yaşamı dini hükümlere dayandırma çabası dini örgütlenmelerin dini kendi bakışlarına göre yorumlamalarına daha fazla alan açıyor. Din kullanılan bir araç haline getirildikçe dini örgütlenmeler devlet içinde ve toplumda daha fazla örgütlenerek devleti fethetme fırsatı ele geçiriyor. Bugün kimim bakanlıkların bazı tarikatların örgütlenme alanı haline getirildiği iddiası bu vahim noktayı gösteriyor.
Bu bakımdan FETÖ veya başka bir cemaat hiç de dinin yanlış yorumlanmasından değil dinin araç haline getirilmesinden kaynaklanıyor. İşte tam bu noktada FETÖ ile devlet ve toplum içinde örgütlenmeye çalışan cemaatlerin tarihsel dayanağını anlamak için KADIZADELİLER kitabı bize önemli veriler sunuyor.
Tarihçi-Yazar Mustafa Solak
https://twitter.com/karahuseyinler