YERSİZ SİYASET, TEHLİKELİ ÖFKE!!!

AKP lideri Erdoğan'ın grup toplantısında (9 yıl önce Taksim'de yaşananları anımsatarak) "Gezi" eylemcilerine hakaret etmesi Türk siyasetinin "tepki- örtbas- taarruz" üçgeninde ilerlediğini ve gerilimden nemalanma stratejisinin uygulamaya konulduğunu bir kez daha gösterdi...

İktidardan muhalefete, yine muhalefetten iktidara yönelik geçmiş yıllardaki sert tepkiler sırasında, siyasetin hararetli-öfkeli didişmeleriyle, çok ağır hakaretlerin havada uçuştuğunu herkes biliyor...

Millet Meclisi kürsüsünde ya da miting meydanında, siyasetçilerin birbirine karşı kullandığı "alçak, hain, zalim, yüzsüz, şerefsiz" gibi kimi cümleler ise yenilir yutulur cinsten değildi...

Hele de siyasetçilerden biri ağzını bozdu mu, bir diğeri ona cevap verirken öylesine ağır ifadeler kullandı ki; Türkiye, İnönü- Demirel-Özal-Erbakan- Çiller-Mesut Yılmaz ve Deniz Baykal dönemlerinde hiç rastlamayan bir siyasi kirliliğin içerisinde savrulup gitti, toplum da iyice şaşkınlığa sürüklendi...

"Tepki- örtbas- taarruz" demişken, iktidarla muhalefet liderlerinin son bir hafta içerisinde hiç olmadık yerde, hiç olmadık zamanda (adeta kendi ayaklarına da kurşun sıkan) açıklamaları sadece partilerinin tabanlarını değil, ülkenin genelini de huzursuz edecek içerikler kapsıyordu...

Önce Tuncay Özkan gibilerin (HDP'den çok HDP'yi, Demirtaş'ın çevresinden çok Demirtaş'ı savunması gibi) Kılıçdaroğlu'nun da (çocukları PKK tarafından kaçırılan ailelerin Diyarbakır'daki eyleminin tam da bininci gününde) Van'a giderek Demirtaş ve Sorosçu diye tepki çeken Osman Kavala'ya ısrarla sahip çıkması, hatta bu ikisi üzerinden yurttaşları CHP'ye çağırması yersiz- zamansız ve de "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" algısını yaratmaktan öteye gitmedi...

Üstelik CHP liderinin o konuşmasının, 18 Nisan'dan bu yana sınır içi ve ötesinde PKK'ya karşı sürdürülen "pençe-çekiç" operasyonlarında (her hafta en az üç şehit cenazesinin Anadolu'ya taşınmasına denk gelmiş olması da) toplumda tepki çekti...

Hele ki bu konuşmanın, PKK'ya yönelik sınır ötesi operasyonun hazırlığına denk gelmesi de, bir yandan bu açıklamayı "yersiz ve zamansız" diye eleştirenleri haklı çıkardı, diğer yandan da hem yandaş medyaya, hem de AKP liderine malzemeler verdi...

Erdoğan'ın önceki gün ağır hakaretler içeren konuşmasının zemininde her açıdan "terör" olması işte bu yüzden rastlantı değildi...

MUHALEFET, ERDOĞAN, KIŞKIRTMA...

CHP liderinin SADAT'ın önüne gitmesi ve "burada terörist yetiştiriliyor" açıklamasıyla, AKP'lilerin yurt dışına vakıflar üzerinden para kaçırdığı iddiaları toplumu şaşırtmış ve iktidarı iyice germişken, yersiz- zamansız ve kendi ayağına kurşun sıkan bir başka yaklaşımın içinde de AKP lideri Erdoğan savruldu...

Kılıçdaroğlu'nun Van'da Demirtaş ve Kavala'ya sahip çıkmasını eleştirirken, Erdoğan hem CHP'yi sıkıştırmak için (çoğu terör içerikli) on soru sordu ve hem de "Gezi" eylemcilerine yönelik, "Bunlar çürük, bunlar sürtük" gibi ağır hakaret içeren sözcükler kullandı, toplumda büyük tepki ve şaşkınlık yarattı...

Erdoğan grup toplantısında CHP'yi hedef alırken, bir yandan Demirtaş ve Kavala, bir yandan "Gezi" eyleminde "camide içki içilmesi" iddiaları ve diğer taraftan da sınır ötesi operasyon hazırlığıyla bazı Avrupa ülkelerinin PKK'yı sahiplenmesinden yola çıkarak hep "teröre" vurgu yaptı, ısrarla bunun üzerinden taarruz etti...

Peki; "Pençe- Çekiç" operasyonlarında 18 Nisan'dan bu yana 30'dan fazla askerin şehit olmasının toplumda yarattığı gerginliği de öne çıkartan Erdoğan'ın; "terör"e vurgu yaptığı yukarıdaki gerekçeler üzerinden özellikle CHP'yi sıkıştırmaya çalışması, yine "terör" vurgusu üzerinden "Gezi"ye dikkat çekerek bir kesime ağır hakaretler savurması neyi amaçlıyor?..

HAKARET, GERİLİM ve SONUÇ...

Belli ki Erdoğan; "Gezi" eylemlerine katılan toplum kesimlerini hedef alan ağır hakaretler ve karşıt partilere yönelik sert eleştirilerle hem muhalefeti "yanıt" vermeye zorlayarak çatışmaya çekmeye çalışıyor, hem de yılgınlığa düşen kendi tabanını (özellikle PKK-Soros, terör, Suriye) gerginliği üzerinden hareketlendirmek istiyor...

AKP'nin oylarının eridiği yazılıp çizilirken; Erdoğan, (milyonlarca insanın tepkisini çekebileceğini bile bile) Gezi eylemcilerine hakaret yağdırmaya (nasıl cesaret etti) sorusunun da "siyasetin sonuçları" açısından irdelenmesi gerekiyor!..

Üstelik "erken seçim" konuşulurken, bu pervasızca siyasetin sonuçlarını hesaplayamamış olması düşündürücü olduğu kadar, her kesimi çok da şaşırtıyor!..

Çünkü Cumhurbaşkanlığı gibi çok önemli makamda oturan bir zatın "sürtük" gibi ağır bir sözcüğü kullanabiliyor olması, toplumun önemli bir bölümünün aklına da, mantığına da sığmıyor...

AKP lideri Prompterdan konuştuğuna göre, önceden planlanmış bir konuşma mıydı, yoksa öfkelenip araya mı sıkıştırdı o hakaret sözcüklerini, o da çok net bilinmiyor!..

Peki Erdoğan; devletin teröre karşı teyakkuzda olduğu dönemde; her açıdan, ısrarla "terör"e vurgu yaparken, o hakaret sözcüklerini (dil sürçmesi değilse) ve bilinçli söylediyse, yaratacağı (tepkileri de hesap edebileceğine göre) sadece ve sadece

ortamı germe siyasetine mi sarıldı?

"Erdoğan bu sert ve öfkeli çıkışlarıyla ne kazanacak" sorusu bir yana, siyasetin bu kadar hakaret yağmuru altında yürütüldüğü bir ülkeyi "dünya kıskanıyor mu acaba" diye düşünmemek de elde değil tabii ki!..

Evet; seçim tartışmalarının iyice yoğunlaştığı bir dönemde, Erdoğan gerilim siyasetini uygulayacak da, muhalefet buna karşı ne yapacak sorusu da kafaları karıştırmaya devam edecek?..

Çünkü muhalefet Erdoğan'a onun üslubu ile yanıt verirse, "bundan kazanç mı elde eder- zarar mı görür" ikileminde de kalacak...

Ülkenin zaten yoksulluk- açlık-sefalet sıkıntılarının yanı sıra, terörden de iyice gerildiği bir dönemde, iktidar ve muhalefetin (hesapsız-yersiz- zamansız ve sert) çıkışlarının toplumda nasıl karşılık bulacağı ve kime ne kazandıracağı sorusuna odaklanmayan siyaset belli ki kaybedecek...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac