AKIL, TRAMVAY ve NAMAZ...
İmmanuel Kant’ın "…Sapere aude - Aklını kullanma cesaretine sahip ol..” dediği Aydınlanma Çağı.
“…Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini akıl merkezli toplumsal düzenleme arayışlarının..” aldığı dönemin adıdır.. Aydınlanmacılara göre geleneksel bağnaz gruplar insanların akıllarını kullanmaları devamlı olarak engellemişlerdir.. Aydınlanmacılar; “…Özgür bir devlette din özgürlüğü olmalı, devlet, din işlerine karışmamalıdır..” görüşünü benimserler.. Din; insanın vicdanı ile ilgili bir konudur ve kişiler toplumda dinsel inançlarıyla özgürce yaşamalı ve devlet onları korumalıdır. Devlet bu konuda kesinlikle yanlı olamaz. İşte bu ilkeden yola çıkılarak “… Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılması, fakat kimsenin inancına ve vicdan hürriyetine karışılmaması…” olarak tanımlanabilecek olan “LAİKLİK..” ilkesine varılmıştır. ”..Din ve inanç özgürlüğü..” olarak da kabul edilen bu ilke günümüzde hemen bütün çağdaş devletlerin benimsediği ve “..Ana yapının temelini oluşturan..” çok önemli bir ilkedir ve BU COĞRAFYADA “Aydınlanma Çağı..” ATATÜRK İLE BAŞLAMIŞTIR.
Anayasamız laikliği (Any.Md.2) “..Cumhuriyetin Nitelikleri..” arasına almış ve ayrıca “Din ve Vicdan Hürriyeti..”ni de düzenlemiştir.. (Any.Md.24)
Gazetelere yansıyan haberlerde “…Bir kişinin tramvay rayları üzerinde namaz kıldığı ve vatmanın da bu namazın bitmesini beklediği..” yer almıştır. Daha da ilginç ve acı olanı aklî evrimini henüz tamamlayamadığı anlaşılan ve 180 derecelik bir dönüşle taşındığı yeni mahallesine eski mahallesinden hala beyninin bir yerlerinde tortusu kalmış görüşlerini de beraberinde getiren, dindar ile dincinin ayırdına varamamış ve haktan yana görünmeye çalışan bir yazarın vatmanın bu hareketini “..ÇOK HOŞ..” olarak niteleyip tanımlamasıdır. Ona göre rayların üzerinde namaz kılan dincinin namazını bitirmesini bekleyen vatmanın bu davranışı “ÇOK HOŞ..” tur. O; tramvayda işine gücüne veya evine barkına gitmek üzere bekleyen hastası, yaşlısı, çoluğu çocuğu ile bu insanların böyle haksız ve yersiz bir nedenle beklemesini dert etmemekte tramvay rayları üzerinde namaz kılmak dine, ahlaka, töreye, ibadetin kural ve koşullarına uygunmuş gibi davranıp vatmanın şahsında bu eylemi gerçekleştireni ve bundan sonra da gerçekleştirmeyi düşünecek olanları özendirmekte sakınca görmemektedir. Bu eylemi yapan dincinin ise başka bir yer yokmuş gibi veya o kadar yer varken gelip de namazını raylar üzerinde kılması onun protest bir hareket yapmak veya etrafına hava atmak gibi bir amaç güttüğünü göstermektedir. Bu hareketin dinsel hoşgörü ve anlayışla karşılanması mümkün değildir. Çünkü bu adamın yoğun trafiğin yaşandığı tramvay rayları üzerinde namaz kılmakla niyetinin ibadet etmek değil gösteri yapmak veya belli çevreleri mesaj vermek olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Bu davranış Anayasa’nın koruduğu “Din ve Vicdan Özgürlüğü” kavram ve anlayışına uygun bir davranış değil aksine “Hakkın kötüye kullanılması..” veya “..Özgürlük sınırlarının aşılması..” dır. Hiç kimse “..Raylarda namaz kılma özgürlüğü adı altında - ki böyle bir özgürlük yoktur ve olamaz -tramvayda bekleyenlerin özgürlüğünü ihlal edemez. Esasen uygar ülkelerde dinci birinin yaptığı böyle bir gösteri ile insanların seyahat özgürlüklerini kısıtlamasına kesinlikle imkan verilmez. Onun içindir ki kamuoyunu etkileyenlerin en önünde yer alması gereken basının – Özel bir kastla hareket edilmiyorsa eğer - dinsel hoşgörü adı altında vatmana övgü düzmesi ve eylemcinin hareketini dolaylı olarak desteklemesi veya özendirmesi gerçek dindarların inançlarını istismar etmek olur ki o zaman da Ramazan günü Mudanya vapur iskelesinde yemek yiyen baba-oğulun dövülmesinden veya Erzurum’da oruç yiyenlerin izlenmesi için sopalı ekip kurulması ve benzeri veya daha da vahim olaylardan yakınmaya önce basının sonra da yetkili ve sorumlu birinin hakki olmaz. Unutulmasın ki laiklik din ve inanç özgürlüğünün en büyük koruyucusudur. Kutsal inancını sadece ibadet düzeyine indiren, bırakın onun felsefesini, sosyolojisini, hukuk, sanat ve düşün sistemini inceleyip öğrenmeyi kitabını dahi okumayı beceremeyen veya okusa bile anlamayan kişi namazını raylar üzerinde kılsa ne olur kılmasa ne? Ya bu ve benzeri davranışlara sıcak bakanlar veya gerçek dini, maddi çıkarları uğruna kullanıp samimi dindarların inanç ve duygularını sömürenlere ne demeli? Ya bunları durduracak veya dinsel sınırlar ve dinsel gerçekler içine çekerek doğruları anlatmalarını sağlamakla yükümlü kurum yetkililerinin vicdanları rahat mıdır dersiniz?
Kesinlikle yetkin olmadığımız halde bu konuda ve yeri gelmişken şunu belirtelim ki “…..Samimiyet ve ihlâstan yoksun, riyanın karıştığı bir ibadet, sahibine hiçbir fayda sağlamaz. nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “..Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. onlar (NAMAZLARIYLA) gösteriş yaparlar…” buyrularak ihlâstan yoksun olarak ibadet edenler, ağır bir dille uyarılmışlardır…”
Bilmem başka söze gerek var mı?
https://www.facebook.com/onder.ozturel