DOĞRUSU TÜRK OLMAK da BAYAĞI ZOR BİR İŞMİŞ…
Bilgi dağarcığı açısından söylemek gerekirse “Türk” adına 1. Yüzyılda Romalı tarihçiler Pomponius Mela’nın “De Situ Orbis Libri III” adlı yapıtında ve Gaius Plinius’un da ansiklopedisinde rastlıyoruz. Bilim çevreleri de Türk adının önceleri Azak'ın doğusunda yaşayan insanlar için (Turcae/Tyrcae) şeklinde kullanıldığını ve (Türük, Török, Törk) olarak da Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında yer aldığını kabul ederler.
Türk ırkından gelmek veya Türk kökenli olmak tabii ki bireye etnik bir üstünlük sağlamaz. Ancak bu sıfatı taşıyanların bundan onur duymalarını engellemeye de kimsenin gücü yetmez. Hiçbir güç “Ne mutlu Türküm diyene” anlayışıyla etnik kimliğini benimsemiş kişiyi ne bu kabulünden dolayı eleştirip kınayabilir ne de senin bu değerini “Ayaklarımın altına alırım” gibisinden karalayıp kötüleyebilir. Bu; kimsenin haddi de değildir.
TÜRKİYE Barolar Birliği 1136 Sayılı Yasanın geçici 10. maddesi doğrultusunda ve BU ÜNVANIYLA 1969 da, TÜRK Tabipler Birliği de BUGÜNKÜ ADIYLA 1953 tarih ve 6023 sayılı yasa ile kurulmuştur. Görüldüğü gibi bu iki birlikten biri olan TBB, ünvanındaki “Türk” adını 50, TTB ise yaklaşık 70 yıldır ulusal ve uluslararası bütün ortamlarda, kurum ve kuruluşlarda, her türlü resmi yazışmalarda ve etkinliklerde kullanmış ve dahi kullanmaya devam etmektedir.. Başta ülkemiz olmak üzere pek çok ülkenin kurum ve kuruluşu da onları bu adla tanımış, özellikle de son 15 yılın siyasi iktidarı ile tüm devlet örgütleri bu süre içinde ünvanlarında “Türk” adı bulunan bu birliklerle işbirliği veya ortak toplantı ve çalışmalar yapmakta da bir sakınca görmemişlerdir.
Gerek Türkiye Barolar Birliği gerekse Türk Tabibler Birliği, Medeni Kanun ve dernekler mevzuatına göre değil Anayasa’nın 135. maddesine ve “3335 SAYILI ULUSLARARASI NİTELİKTEKİ TEŞEKKÜLLERİN KURULMASI HAKKINDA KANUNA” göre kurulmuş KAMU KURUMU NİTELİĞİNDEKİ MESLEK KURULUŞLARI olup bu özel hukuki yapıları, etkinlik ve işlevleriyle erkleri bakımından bilinen derneklerden çok farklıdırlar. Onun için bunları, ünvanlarındaki ad ve sıfatlar bakımından Dernekler Yönetmeliğinin 53. maddesindeki sınırlamaya (BAKANLAR KURULUNDAN İZİN ALMAK) tâbi tutmak bize pek de doğru gelmemektedir. Daha düne kadar cumhurbaşkanının da katıldığı pek çok kamusal törene çağrılan bu birliklerin isimleri bu gün bir takım soyut değerlendirmelerle sorun haline getiriliyorsa eğer bunun nedenini anlamak da pek mümkün değildir. Fikir ve düşünceyi açıklama özgürlüğü demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Açıklanan fikirlerin yasanın öngördüğü sair koşulların da varlığıyla suç oluşturması halinde ilgilisi hakkında yasal gereği yapılmasından daha doğal bir şey olamaz. Ama ortada böyle bir kuşku veya olasılık da yoksa eğer bu denli köklü kurumları isimleri üzerinden yıpratmak hiç doğru olmaz.
İmdi; ünvanlarında birinin (TBB) 50 diğerinin (TTB) 70 senedir taşıdığı “Türk” sözcüğü bunca zaman geçtikten sonra dahi tartışma konusu yapılabiliyorsa eğer bu anlaşmazlığın çözümünü önce sorunu bu hale getirenlerde aramak daha doğru olur.
Kaldı ki hukukta “GÖREVLİ VE YETKİLİ ORGANLARIN İZİN VERMEDİĞİ BİR ŞEY YAPANLARA (Örneğin; Bakanlar Kurulunun izni olmaksızın Türk adını kullananlara) UZUN SÜRE SES ÇIKARMAYIP DA SUSMALARI BU İŞLEMİ ONAYLADIKLARI VE (İcâzet-i Lahika – kısaca icazet) ONU KABUL ETTİKLERİ” anlamına gelir ki bu önemli ilke nedeniyle de artık ortada hukuken yapılacak pek bir şey kalmaz..
Hani bilinsin istedik de…