ZİNA mı DEDİN? ASIN GİTSİN BE BİRADER…
1 Haziran 2005 tarihine kadar yürürlükte olan 765 Sayılı (Eski) Türk Ceza Kanununun 440 ve 441. maddeleriyle düzenlenmiş bulunan ZİNA SUÇU basit bir anlatımla “BİRBİRİYLE EVLİ OLMAYAN ERKEKLE KADIN ARASINDAKİ CİNSEL İLİŞKİ” olarak tanımlanabilir. Bu suçun ögeleri ise ülkemizde zinanın bilinen nedenlerle yaygın oluşu veya erkek egemen toplumumuzun değer ölçü ve koşulları dikkate alınarak onu birlikte işleyenlerden kadın için sadece “ZİNA EDEN” denilmek, erkek için ise “KARISIYLA BİRLİKTE İKAMET ETMEKTE OLDUĞU EVDE yahut herkesçe bilinecek surette başka yerde karı-koca gibi geçinmek için…” diye uzun uzun ve ayrıntılı biçimde açıklanmak suretiyle tanımlanmıştır. Başka bir anlatımla eski hukukumuz “KADININ ZİNASI” ile “ ERKEĞİN ZİNASI”nı farklı farklı değerlendirmiştir. Görülüyor ki kadının cezalandırılması için zina suçunu bir defa işlemesi yeterliyken erkek için bu suçun oluşması eylemin “BELİRGİN YERLERDE OLMASI” “DEVAMLILIK” ve “KARI-KOCA GİBİ GEÇİNMEK İÇİN” gibi nitelikli hallerin varlığı koşuluna bağlanmıştır.
Neyse ki Anayasa Mahkemesinin (E.1996/15.K.1996/34 ve E.1998/51 ve K.1998/67) sayılı kararlarıyla TCK.440 ve 441. maddeleri, EVLİLİK BİRLİĞİNİN TANIMI YÖNÜNDEN HERKESE DERS OLABİLECEK NİTELİKTEKİ “….Kocanın eyleminin zina suçu sayılabilmesi için kadının zinasında aranmayan kimi koşul ve öğelerin aranması, karı karşısında kocaya yasal üstünlük tanınması anlamına gelir. Evlilik birliği içinde kocaya bu tür üstünlük tanımak için haklı bir neden yoktur. Çünkü karşılıklı sadakat yükümlülüğü bakımından karı ile koca arasında fark bulunmamaktadır. Bunun için kocanın basit zinasının cezalandırılmaması, ona kadına karşı çağdaş anlayışa uymayan bir ayrıcalık tanınmasına yol açarak cinsiyet ayırımını reddeden kadın erkek eşitliğini bozar…. Eşitlik ilkesi, aynı konumda bulunan kadın ve erkeğin yasalar önünde eşit haklara sahip olmasını gerektirir. Kişinin cinsiyeti nedeniyle karşı cinse göre ayrıcalıklı duruma getirilmesi bu ilkeye aykırı düşer…” gerekçesiyle ve Anayasanın 10. maddesindeki “EŞİTLİK” ilkesine aykırı bularak iptal etmesinden sonra yürürlükten kaldırılmıştır.
Bugünlerde ve suç olmaktan çıkartılmasından neredeyse 20 yıl sonra “ZİNA”nın tekrar suç haline getirilmesi için yeni düzenlemeler yapılması durup dururken getirilip gündemimize oturtulmuştur. Medeni hallerine bakılmaksızın ergin bir erkekle ergin bir kadının aralarında kendi serbest iradeleriyle oluşturdukları bu tip bir İLİŞKİYİ SUÇ DEĞİL FAKAT BOŞANMA VEYA TAZMİNAT SEBEBİ SAYMAK TABİİ Kİ MÜMKÜNDÜR.
Ancak bilinmelidir ki siz suç saysanız bile toplumumuzun belirli kesimlerinde özellikle dinsel nedenlere dayandırılan ve imam nikahı ile yapılan çok eşli evlilikler ile kuma gibi yerleşik uygulamalar, insanları bu suçu dolanmaya ve bunun için de yol ve çareler araştırmaya itecek böylece zina suçu için günden güne yaygınlaşan bir alt yapı oluşacaktır. Dinsel inancın bazı uygulamaları ile hukukun getirdikleri yeri ve zamanı geldiğinde böyle çelişebilir. Elbette ve hele ki kendinin laik olduğunu zanneden toplumlarda öncelik “DİNSEL KURALLARDA” değil fakat “HUKUKİ KURALLARDA” olmak gerekir. Hukuki kurallar ise tabii ki dinsel nedenlere göre düzenlenmezler.
Zinanın suç kabul edilmesi halinde, bu suçun tanımında belirlenecek tipe uygun eylemlerde bulunanların, diğer koşulların da oluşmasıyla hüküm giymeleri hukuken doğru görünse bile en azından bundan sonra verilecek doğru, laik, çağdaş ve uygar bir eğitim ve aydınlık bir dinsel öğretimle çok evlilik, kuma, yasa dışı imam nikahı gibi olgulara aldırış etmeyen ve böyle bir düzen içinde yaşamayı yeğleyen erkekler ile aynı yaşamı inançlarının gereği sanarak sessizce kabullenip paylaşan kadınlar zina suçunun potansiyel özneleri olmaktan ancak kurtulurlar.
https://www.facebook.com/onder.ozturel