ÖLÜMÜNÜN 100 YILINDA ABDÜLHAMİD

"...İstanbul’da toplanan din öğrencileri Anayasa’nın kaldırılmasını istemeye askerlerse subaylarından destek alarak kışlalarında isyan hazırlıklarına dini liderler de şeriatın tehlikede olduğundan bahsetmeye başladılar. Hafız Derviş Vahdeti de Kasım 1908’de Volkan gazetesini yayımlayarak laikliğe ve azınlıklarla yabancı devlet temsilcilerinin etkinliklerine karşı güçlü bir muhalefet yaparak İSLAMCI BİR CEREYAN BAŞLATTI VE KISA BİR SÜRE SONRA DA ANAYASANIN YERİNE ŞERİATI GETİREREK İMPARATORLUĞU KURTARMAK VE MODERNLEŞMEK İÇİN İslamcılığı kullanacak olan İttihadı Muhammedi Cemiyetini kurdu. Cemiyet ilk toplantısını Ayasofya Camiinde yaptı. Bu arada ulema ve din öğrencileri de asilere cübbeleriyle katılmışlardı…..”

Yukarıda birkaç satırla özetlenen ve tarihe “31 MART VAK’ASI” olarak geçen bu DİNCİ VE GERİCİ HAREKETİN arkasında Abdülhamid’in olduğu iddiası, yanlı düşünen, dönemin hayranı veya ondan çıkarı olanlar dışındaki tarihçilerce de genel olarak benimsenen bir görüştür. Günümüzde bazı Abdülhamid ve Derviş Vahdeti sempatizanlarının bu ikisine duydukları sevgi ve saygının temelinde kafalarındaki gerici fikirler kadar 31 Mart’ta oynadıkları rol de büyük etken olmuştur. Dikkat edilirse bugün bazı çevrelerin hayallerini süsleyen şeriat devleti kurma istekleri, sosyolojik olarak kökü çok daha gerilere dayansa bile sonuçta 31 Mart çıkışlı ve dünden gelen isteklerdir...

II. Abdülhamid’in 1884 de Mösyö Bonin adlı Fransız polisine aylık 50 lira ödeyerek kurdurduğu “HAFİYE TEŞKİLATI” devlet adamlarının konaklarına hatta vatandaşların evlerine varıncaya kadar her yere hissettirmeden girip çıkabilen ve “….AMACI DA PADİŞAHIN MUKADDES HUKUKUNU KORUMAK VE SALTANATININ DEVAMINI SAĞLAMAK…” olan gizli örgüttü. BU TEŞKİLAT DEVLETE DEĞİL SADECE ABDÜLHAMİD’E HİZMET VERİYOR ve kendisine bağlı hafiyeler de ülke içinde ve dışında nerede olursa olsun Sultan’a muhalif kişi ve kurumları yakından takip ederek yaptıkları jurnalcilik ve ispiyonculuk karşılığında cazip ücretler alıyorlardı. Bu durum ülkede muhbir sayısının inanılmaz bir oranda artmasına neden olmuştu. O KADAR Kİ YILDIZ SARAYI’NA, AYDA 3 BİNDEN FAZLA JURNAL GELDİĞİ BİLİNMEKTEDİR.

Abdülhamid’in 33 yıllık saltanat döneminde Osmanlı’nın başta TUNUS, MISIR, KIBRIS, SIRBISTAN, KARADAĞ VE ROMANYA OLMAK ÜZERE 1 MİLYON 592 BİN 806 KİLOMETRE KARE toprak kaybettiği ise bilinmeyen bir şey değildir..

Yine Abdülhamid'in saltanatında edindiği bilinen Anadolu, Ortadoğu, Balkanlar ve Trakya'da 7 bin 756 tapulu taşınmazının yanında borsadan kazandığı ileri sürülen ve Almanların German Bank İstanbul Şubesi, Deutsch Bank of Berlin, The Reichs Banks; İngilizlerin The Bank of England; Amerikalıların New York Bank ile Fransa’da bilinmeyen bir bankada 250 milyon dolara (O tarihlerde 1 dolar 20 kuruş civarındadır) yakın parası olunduğu sanılmaktadır.

Elbette 13 karısı olması dönemin ve konumunun getirdiği bir ayrıcalık ve özelidir ama Kurân yasaklamıyor diyerek rom içtiğini ve rakı, bira ve şampanya fabrikalarını kurdurduğunu şeriat yanlıları unutmamalıdırlar..

Abdülhamid; hakkında en doğru değerlendirmeyi tarih yapacak olsa bile onu göklere çıkaranlarca ileri sürülenlerin aksine hiçbir özelliği olmayan fakat Atatürk karşıtı çevrelerin salt dinsel nedenlerle parlatıp ikonlaştırmaya ve görüş ve davranışlarıyla da siyasal İslam’a öncü yapmaya çalıştıkları sıradan bir Osmanlı padişahıydı.

Hani bunlar da bilinsin istedik...

https://www.facebook.com/onder.ozturel