BİR AÇIK MEKTUP DA BENDEN...

19.Yüzyıl; Osmanlı’da özellikle hukuk, siyaset, eğitim, adliye ve diğer bazı alanlarda değişim ve dönüşüm hareketlerinin görüldüğü yüzyıldır. 

Sened-i İttifak ile başlayan anayasal hareketler giderek ivme kazanmış ve asrın değişik zamanlarında yeni düzenlemelerle kendini göstermeğe devam etmiştir.

1800’ lerin sonlarına doğru siyasi alana önce “Jön Türk” ve bunun dönüşümü ile de daha sonraları devletin kaderini etkileyecek “İttihat ve Terakki” hareketi çıkmıştır. Bilinen tarihi çöküşün ardından Yüce Atatürk’ün önderliğinde Anadolu’da başlayan  “Kurtuluş Savaşı”nın siyasi alt yapısını hep “İttihat ve Terakki” üyeleri oluşturmuştur.

Bu örgütlenme “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Dernekleri” adıyla başladığı çalışmalarına sonradan “Cumhuriyet Halk Fırkası”na dönüşen çatı altında devam etmiştir.

TBMM ‘nin üyelerinin hemen hepsi çok uzun süre bu kadrolardan seçilmiştir. Kısacası günümüzün Cumhuriyet Halk Partisinin temelinde bu yapıyı görürsünüz. Bu kadrolar -özellikle üst yönetiminin yaptığı pek çok hataya rağmen- vatanseverlerden oluşuyordu ve Mustafa Kemal de bunlardan biriydi.

Sayın Kılıçdaroğlu;

Yukarıda yazdıklarımı bilmemeniz mümkün değil. İşte ben de; künyesinde “Türkiye Cumhuriyetini kurma” sıfat ve onurunu taşıyan bir partinin genel başkanlığı koltuğunda oturduğunuz için bunları yazıyorum. Hele ki o koltukta daha önceden “……bu ülkeyi ve ulusunu küllerinden yaratmış..” Yüce ATATÜRK ve O’nun için “…vatan sana minnettardır…” diyen İNÖNÜ gibi iki kurucunun da oturduğu düşünülürse sorumluluğunuzun boyutlarını bir kere daha hissetmeniz için  yazıyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu,

1935 yılında çıkan bir yasa ile ad ı “Tunceli” olan ilimize -bu yasa hala  yürürlükte olduğu veya henüz kaldırılmadığı halde- Dersim demenizi -orayla olan ve anlayışla karşıladığımız  manevi bağınız dışında- nasıl açıklarsınız ? Konjonktürel  bir popülizm olabilir mi? Rakiplerim bunun üzerinden siyasi prim yapıyor ben bundan yoksun kalmayayım gibi bir düşünce mi sizi etkiledi acaba? Böyleyse nerede o yöreden gelmesi beklenen oylar?

Çarşaflı hanımlara parti rozeti takarak gerçekleştirdiğiniz siyasi şovun, yeni partilileriniz olan bu hanımefendilerin bir iki gün sonra üyelikten istifasıyla skandala dönüştüğünü eminim çevrenizden size hatırlatan olmuştur.

Ambleminizde hâlâ “Milliyetçilik” ve “Devletçilik” ilkeleri dururken sizin “Kimlik üzerinden politika yapılmasına izin vermem” demeniz ve programınızı “Serbest piyasa ekonomisi”ne göre düzenlemenizde sizce bir çelişki yok mudur?  Yüce Atatürk’ün “..Ne mutlu Türk’üm DİYENE..” ilkesi partinizde ne zamandan beri  “..etnik kökene dayalı milliyetçilik” olarak algılandı da siz bu tepkiyi verdiniz?

Günümüzde milliyetçiliği; kamu hukukunun “devleti oluşturan unsurlar arasında bulunmasını zorunlu gördüğü ULUS kavramını…” doğaldır ki Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki   “..ümmetten ulusa geçiş” aşamasındaki Yusuf Akçura veya Ziya Gökalp gibi anlamak elbette mümkün değil. Onun içindir ki Yüce Atatürk bugün dahi geçerliliğini ve değerini koruyan yukarıda yazdığım özdeyişini söylemiştir.

Türklüğünden mutlu olduğunu söylemek ile “..etnik köken üzerinden siyaset yapmak aynı şeymi?” Bugün yakınen bildikleriniz arasında “Türk” sözcüğünü ağzına almaktan çekinen kimse yok mu? Un utmayın ki; Bu konular üzerinden politika yapmak her zaman etki-tepki ilişkisi nedeniyle sıkıntı getirir. Aslında Atatürk’ün deyişiyle ”mutlu eden“  içten milliyetçilikle anlayışı ile değil “..Etnik kökene dayalı ayrımcı milliyetçilikle” uğraşın.. Eğitiminiz gereği bu konular üzerinde yeterli bilgiye sahip olamayabilirsiniz. Bunu anlayışla karşılamak mümkün ama çevrenizde çok saygı hukukçular ve siyaset bilimciler var. Çekinmeyin onlara danışın; bakın size neler ve hatta bu satırların yazarının da pek haksız olmadığını söyleyeceklerdir.

Sayın Kılıçdaroğlu,

Yerel ve Genel seçimler öncesindeki tüm konuşmalarınızda hep rakipleriniz için eleştiriler getirdiniz. Elbette bu; yanlış bir yöntem değildir. Ne var ki “..yapmak istediklerinizden, program ve projelerinizden” bahsetmediniz. Mazeretiniz;  bunların medyada yeteri kadar yer almadığı için sesinizi duyuramadığınız şeklinde ise kesinlikle inandırıcı olamazsınız.

Bir zamanlar Türkiye’yi ayağa kaldıran ve peşinden sürükleyen “..Toprak işleyenin su kullananın” ve “Köy-Kent” projelerini ortaya atan ve o da en az sizin kadar günün medyasında sesini duyurma olanağı bulamayan ,sizden önce o koltuğa oturmuş Sayın  Ecevit değil miydi?

Hani nerede sizin ses getirecek ve tüm Türkiye’yi ayağa kaldıracak projeleriniz? Hani nerede  “..Sosyal adalet” temelli   “Ezilen sömürülen emekçiye, küçük esnafa, sanatkara, emekliye, çiftçiye” yönelik projeleriniz ? Nerede “İnsan Haklarına” yönelik söylemleriniz? Nerede “Çevreyi korumaya” yönelik önerileriniz? Kısacası nerede; olması gereken bütün bu sosyal-demokrat nitelikli projeler?

Bir kısım medyanın sizden daha etkin muhalefet yaptığını söylersem lütfen abartıyorum sanmayın. Anayasa mahkemesine başvurmaktan öte girişiminiz yoksa ve siz bunu “..meclisteki sayısal durumunuza” bağlıyorsanız hatırlatırım ki 1954 yılında partinizin meclis grubu yaklaşık 30 milletvekili ile 400 küsur milletvekilli Demokrat Partiye inanılmaz bir muhalefet yapıyordu. Unuttuğum için özür dilerim; O tarihte Genel başkan İnönü’ydü. Pekiyi... 2014 yılında Cumhurbaşkanlığına istekli  olan  “Etnik kökenli ayrımcı bir parti genel başkanının ” talip olduğu pozisyon gereği tarafsız görünmeye ve oy  toplamaya yönelik “Sosyal demokrat” nitelikli birkaç söylemi nedeniyle  az da olsa sempati toplamasına ne dersiniz ?

Sayın Kılıçdaroğlu,

Cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterdiğiniz aday konusuna ise değinmek dahi istemiyorum. Tarafınızdan ne kadar parlatılmış olursa olsun bu adayın partinizce ve sempatizanlarınca yeteri kadar kabul gördüğünü söyleyebilir misiniz? Sizce sosyal-demokrat kesim bu adayı benimsemiş midir? Seçime birkaç gün kala dahi en önemli  rakibine “..bağlılığını ve saygısını” söyleyen ve onun tarafından atanmış bir bürokrat olmanın ve  nihayetinde hissettirmemeye çalışsa da  oturduğu son koltuğun  sıkıntısını  ve belki de ezikliğini hiçbir zaman üzerinden atamayan bir adayın kazanma şansı olabilir miydi? Bunu anlamak için büyük bir öngörü ve politik ustalık mı gerekirdi? Bu adayın sizin kulağınıza fısıldandığı yolundaki genel yorumları nedense bir siz duymadınız. Aklıma geldi de soruyorum; seçimden önce “..bu adayın sorumluluğunu  üstlenmiştiniz de” ne oldu? Seçimin sonucuna göre sorumluluğunuzun gereğini yerine getirdiniz mi?  Genel Kurul’da yeniden “..başkanlığa seçilmem güven tazelemektir..” tarzındaki savunmanıza  ise  İsmet Paşa’nın da gülerek “..hadi canım sende” dediğini duyar gibiyim...

Sayın Kılıçdaroğlu,

Bilirim; partinizce bu eleştiriler hep dudak ucuyla ve hafif alaylı bir gülüşle  “kategorik eleştiriler” olarak tanımlanır ve kesinlikle önemsenip dikkate alınmaz. Ne yazık ki yıllardır yapılan bütün genel ve yerel seçim sonuçları bu eleştirileri yapanları haklı çıkardığı halde partinizin “ileri gelenleri” aynı alaycı tavrı sürdürmeye devam ederler ve  “geri gittikleri gibi partinizi de beraberlerinde sürüklediklerini” görmez ve göstermezler. Millet’in umudu olabilmek önce iktidarın alternatifi olmaktan geçer. Aldığınız oya ve kazandığınız bölgelere bakarak siz hala halkın; “iktidarın alternatifi olacağınıza inandığını“ düşünüyorsanız -kusura bakmayın ama- saflık sınırlarını zorluyorsunuz demektir.


https://www.facebook.com/onder.ozturel