İSTİKLÂL SAVAŞI KADINLARIN HÜRRİYET SAVAŞIDIR!
MEB’in yürürlüğe koyduğu müfredat ile siyasî iktidarın uygulamaları paralellik gösteriyor. Siyasî iktidar müftülere nikâh kıyma yetkisi verdi. Bu yetki dinî nikâhı meşrulaştırma adımıdır. Dinî nikâh laik kurallara mı kıyılacak, yoksa fıkhî esaslara göre mi?
MEB Fıkıh Okumaları dersinde buluğa ermiş herkesin evlenebileceğinden söz ediliyor . Medeni hukuka göre evlilik için en az 18 yaşını doldurmuş olmak gerekiyor. Müftüler önlerine gelecek çiftlerin nikâhını din hukukuna göre mi, medenî hukuka göre mi kıyacak? Müftü din hukukuna göre kıyacaksa bu laikliğe aykırı değil midir? Laik hukuka göre kıyacaksa neden bu yetki din adamına veriliyor? Dinsel hukuka göre buluğ şartı yeterli olduğundan 10 yaşında bir çocuk evlendirilebilecektir. Sadece yaş değil ilan, memur, hukuka geçirilmesi (tescil) konularında da Medeni Hukuka bağlı kalınmak istenmediği şu cümlelerle açıkça ortaya konuyor:
“Dinîn-hukukun koymuş olduğu mevcut şekil şartları yeterli olmayacak olursa nikâhın dinen-hukuken geçerli olması için toplumsal maslahat adına devletin ‘nikâhın ilan edilmesi, evlenmede yaş sınırının konulması, devlet memurlarınca icra edilmesi ve tescil edilmesi’ gibi yeni şekil şartları koymasında İslam hukuku açısından bir engel yoktur.”
Yetişkin kızın ise velisinin onayını almadan evlenmesine karşı çıkılmakta, evliliğinin batıl (hükümsüz) olacağı peygamber hadisine dayandırılmaktadır. Tüm bu uygulama ve bakış açıları kadının toplumdaki statüsünü geriletmeye yöneliktir. Kadını Orta Çağ’ın karanlıklarına itmektir.
MEB Fıkıh ders kitabı 5. ünitesi “Muamalât ve Ukûbât”ta aile hayatı (nişan, evlenme, miras) gibi sosyal, faiz, ticaret gibi ekonomik yaşama dair hükümlerden bahsediliyor. MEB, İslam’ın evliliğin mutluluk ve kalıcılık getirmesi için öngördüğü bazı tedbirleri şöyle sıralamıştır:
• Evlenecek olanların baş başa kalmayacakları bir ortamda birbirlerini görmeleri,
• Erkeğin evleneceği kadına denk (küfüvvet) olması.
Evlilik hayatının da mutlu ve huzurlu sürebilmesi için getirilen bazı kurallarsa şöyledir;
• Kadının kocasına itaatkâr, kocanın karısına şefkatli yaklaşması,
• Eşlerin çocuk sahibi olma hakları, cinsel ihtiyaçların aile içerisinde karşılanması,
• Kocanın ailenin geçimiyle sorumlu tutulması, kadının da çocukların bakımını üstlenmesi.
MEB’in şu an okuttuğu kitaplarda geçen bu ifadeler açıkça kadını ikinci sınıf statüye mahkûm etmekte, çalışma hayatından dışlamaktadır. Dine göre kadının işi, evde çocuk bakıcılığıdır. Kadın ile erkek arasındaki ilişki eşit bir ilişki değil, kadının erkeğe itaat etmesidir.
Müftüler nikâh bu esaslara göre kıyacak. Boşanmada hangi hukuk esas alınacak? Miras hangi hukuka göre pay edilecek? Fıkha göre erkek talak ile boşanabilmektedir. Erkek “boş ol” diyerek kadını boşadığında kadını hangi hukuk savunacak? Fıkıh kitabı, erkeğin kadına nafaka vermesine de şu şekilde karşı çıkılıyor: “Boşanma durumunda iddet süresince koca tarafından kadına ödenmesi gereken nafakaya boşanma nafakası denir. Koca, iddet sonrasında kadına nafaka ödemek zorunda değildir.”
Görüldüğü gibi müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi ile yeni müfredat neresinden bakılsa Cumhuriyet devriminin özüne, modernliğe, laikliğe, medeni kanuna aykırıdır. Müfredata karşı verilecek mücadele, müftülerin nikâh kıymasına karşı verilecek mücadele hepsi aynı cepheden verilecek mücadelelerdir. Müfredattaki Orta Çağ karanlığı adım adım hayata geçiriliyor.
Vatanın kurtuluşunda cepheye mermi taşıyan Nene Hatunlar, Kara Fatmalar, Elifler Orta Çağ karanlığına itiliyor! Cumhuriyet’in baş tacı ettiği kadın cumhuriyetsiz kalınca ayaklar altında kalıyor. Cumhuriyetsiz kadın erkeğin esiri oluyor, metalaşıyor. Sergüzeşt romanında olduğu gibi kadın öldüğünde özgürleşiyor. Cumhuriyetsiz kadın çalışma hayatından, kültürden, sanattan, insanca yaşamdan dışlanıyor. Ekonomik olarak erkeğe bağımlı olan kadın her konuda erkeğe bağımlı hâle geliyor.
Türk kadınını ve toplumu Orta Çağ karanlığına teslim etmemek için Atatürk’te birleşmek zorundayız. Kadının ikinci sınıf konumunu ders kitaplarına yazanlar Atatürk’ü müfredattan çıkarıyor. Çünkü Atatürk “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” diyerek kadını erkekle eşitlemiş ve modern bir toplum kurmuştur. İstiklâl Savaşı’nın cephesindeki kadın bugün hedeftedir. Bugün İstiklâl Savaşı aynı zamanda kadınların hürriyet savaşıdır.
(1)Abdullah Kahraman, Servet Bayındır, Recep Özdirek, Adnan Memduhoğlu, İbrahim Yılmaz, Ahmet Özdemir, Fıkıh Okumaları, 3. Basım, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2017, s.101.
(2)Age, s.103.
(3)Age, s.101-102.
(4)Age, s.102.
(5)Age, s.182.
(6)Age, s.183.