TEOG KALKTI, SONRASI…
Cumhurbaşkanının bir televizyon kanalında TEOG’un kaldırılması gerektiğine yönelik ifadeleri hükümet ve Millî Eğitim Bakanlığı bürokrasisi tarafından emir telakki edildi ve apar topar TEOG sınavı kaldırıldı. Kamuoyu neden kaldırıldığını anlamaya çalışıyor, spekülatif gerekçeler öne sürülüyor. Öncelikle şunun görülmesi gerekiyor. Maalesef başkanlık sistemi 2019’dan önce yürürlüğe kondu ve devleti, bürokrasiyi, devlet aklını ortadan kaldırılıyor. Başkanlık sistemi için keyfiyet sistemi demiştik, kısa zamanda haklı çıktık. Başkanlık sistemi bakanlıkları lağvedecek, diyorduk. Ortada. Ülke maalesef TV kanalından idare ediliyor. Cumhurbaşkanının TV kanalında spontane söylediği ifadeler devlet bürokrasisi tarafından ferman kabul ediliyor ve bürokrasi işi gücü bırakıp o fermanın kılıfını hazırlıyor. Devlet geleneği ortadan kaldırılıyor. MEB’in soru örnekleri yayımladığı bir günde TEOG’un kaldırılması izaha muhtaçtır, TEOG en azından bu yıl uygulanabilirdi.
TEOG ve benzeri sınavlar sebep değil, sonuçtur. Sebebini doğru analiz etmeden sınavı kaldırmak sorunu çözmez. TEOG, YGS gibi sınavlar eğitim dışı nedenlerle ortaya çıkmıştır. Birinci neden Türkiye’nin 12 Eylül darbesiyle neoliberal sisteme entegre olması, ekonominin üretimden tüketime, kamuculuktan özelleştirmeye kaymasıdır. Türkiye’de üretimin ve kamunun ekonomideki payının azalmasına bağlı olarak işsizlik artmaya başlamış, üniversiteler devletin ve toplumun beyin takımını yetiştiren kurumlar olmaktan çıkmış, iş bulma, diploma dağıtma kurumlarına dönüşmüştür. Yükseköğretime talep fazlalığı sıralama sınavlarını ortaya çıkarmıştır. İkinci neden Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusa sahip olması, nüfusun köyden kente; kentten büyük kentte doğru akmasıdır. Türkiye’de okul öncesinden liseye toplam 18 milyon civarı öğrenci öğrenim görüyor. Bunların 5 milyondan fazlası ortaokul kademesinde ve yine 5 milyondan fazlası lisede öğrenim görmektedir. Üniversitede ise lisans düzeyinde 3.6 milyon öğrenci öğrenim görmektedir. Türkiye’de öğrenim çağında genç nüfus yüksektir ve bütçeden eğitime ayrılan pay bu oranı karşılayacak düzeyde değildir.
Türkiye kaçınılmaz olarak istihdam yaratacak, üreten bir ekonomik modele geçmeli, ekonomik yatırımlarda bölgesel dengesizlikleri dikkate almalıdır. Böylece büyük kentlere olan akın durdurulmalıdır. Ekonomik yatırımlarla geri kalmış bölgelerin iktisadî, kültürel gelişmesi sağlanmalıdır. Nüfus yoğunluğuna ve ekonominin ihtiyaçlarına göre planlama dâhilinde okullaşma sağlanmalıdır. Mevcut sistem içinde hangi ülkeden sistem kopyalarsanız kopyalayın sonuç değişmeyecektir. Sıralama sınavlarını ortaya çıkaran yukarıda saydığımız eğitim dışı faktörlerdir.
Türkiye’de insanlar üniversite okumadan bir meslek dalında kendini yetiştirerek iş bulabileceğini görürlerse akademik eğitime ve üniversiteye olan talep azalır. Daha doğrusu üniversite iş bulma kurumu olarak görülmez. Meslek lisesi reformu yapılmalı, ekonomi ile iç içe ve iş içinde eğitim veren okullar olarak yapılandırılmalıdır. Bu gerçekleşirse hiçbir faydası olmayan MYO’lar da kapatılır. Böylelikle Akademik eğitime ve üniversiteye gerçekten talep edenler yerleşir. Sınavlar yine olur, fakat öğrenciyi seçmek için değil, beceriyi ölçmek için.
İstihdam yaratan bir ekonomiyle iç içe bir meslek lisesi reformu yapılmadan mevcut sistem içinde hiçbir çözüm yoktur. Sınavların adı değişir. Biz tüm öğrencileri akademik eğitime zorunlu olarak sevk eden nedenleri ortadan kaldırdık mı, ona bakalım. Sonuçta öğrenciler sıralanacak ve ona göre yerleşecekse yarış atı olmaktan kurtulamayacak demektir.