BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde… Bir zamanlar, ülkenin birinde yaşayan güzeller güzeli kadınlar varmış. Bu kadınlar sevdikleri ya da sevildikleri için öldürülmüş. Bu masal da burada bitmiş.!..

***

Pamuk prenses masalını hatırlar mısınız?

Bu masal belki pek çok çocuğu uyuttu, belki de o çocukların hayallerini süsledi. Belki birçok kız çocuğu masalın başındaki gibi kendini iyi bir kral ile kraliçenin kızı gibi hissetmek istedi. Anne ve babasının kavga etmediği, annesi ya da babası tarafından fiziksel ve/veya ruhsal istismara uğramadığı, pek çok imkânın önüne serildiği, istediğinin önünde istemediğinin ardında olduğu güzellik ve iyiliklerle dolu bir dünya görmek istedi.

Pek çok çocuk bu masalla büyüdü. Yetişkin birer kadın ya da erkek oldular. Pamuk prenses ve buna benzer masalların gerçek olmadığını ve olamayacağını gördüler. Hayatın masallardan daha zor, insanların ise daha acımasız olduğunu anladılar. Bu masalın gerçeği yansıttığı nokta kötü bir üvey anne ve iyi-kötü mücadelesinin olmasıdır aslında. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi… Masalın gerçeği yansıtmayan pek çok tarafı vardır elbette. Ancak en belirgin olan prenses ve çevresindeki insanların mutlak iyiliklerle donatılmış olmalarıdır herhalde. Muğlak tarafı da vardır; tıpkı güzeller güzeli pamuk prensesin eğitim ve iş hayatının bilinmemesi gibi…

Tek umudunun yakışıklı ve aşk dolu (ilk görüşte hem de!) bir prens olmasına ne dersiniz? 

Bir genç kızın yaşadığı zorluklar karşısında çıkış noktası sadece bir delikanlıyla evlenmek mi olmalıdır? 

Uyuması istenen ve beklenen birer prenses olan küçük kız çocuklarına anlatılan masal bu mu olmalıdır? 

Bu masal çocuklara nasıl bir mesaj veriyordur diye hiç düşündünüz mü? 

***

Pembe etekler, beyaz dantelli çoraplar giydirip saçlarını özenle taradığımız, iki yana ayırıp ördüğümüz, cici kız olmaları beklenen, masumiyet timsali görülen küçük kız çocuklarımıza (prenseslerimiz) sadece ileride kadın, eş ve anne olacağını öğretiyoruz.  Onları iyi bir eş ve iyi bir ev kadını olmaları için eğitiyoruz. Onları erkek çocuklarından ayırıyoruz. Çünkü soyun devamı olarak görülmeyen kız çocukları eloğluna varacak olan bir emanet, bir yük gibi taşınır yıllar boyu omuzlarda. Soyun devamı olduğuna inanılan erkek çocukları ise hayat içinde öğrenir erkek olmanın ne demek olduğunu. Erkek çocuklarını, gelecekte iyi birer erkek, eş ve baba olmaları için eğitmiyoruz. Neden? Emanetlere hıyanet etsinler diye mi?

Eğitim, bir toplumun en küçük birimi olan ailede başlar.

Birey olmak, vatandaş olmak, kadın-erkek olmak, anne-baba olmak gibi bireysel ve toplumsal roller aile içi eğitim ile verilir. Birey olmak; ben ve diğerleri arasındaki bedensel ve ruhsal sınırlılıkları tanımak, diğerlerinin sınırlarını ihlal etmemek, saygı duymak, duygu ve düşünceleri sözlü ve ya sözel olmayan biçimlerde ifade edebilme gücünün farkında olmak, sahip olunan güçleri kontrolsüzce kullanmamak gibi farkındalığın oluşmasıyla mümkündür.

Çocuklarımıza kadın olmanın zor olduğu bir toplumda yaşanacak olumsuzlukları anlatmalı. Eğitimli ve başarılı kadınların aşağılandığı, iş yerlerinde taciz edildiği, iş yaşamından uzaklaştırıldığı, sadece cinsel çağrışımlar nedeniyle yok sayıldığı bir toplumda nasıl yaşanacağı anlatılmalı. Kadın olmanın sadece göğüs ve bacak olmadığı anlatılmalı. Toplumun her alanında kadının yer almasıyla bir toplumun nasıl aydınlanacağı anlatılmalı. Kadının da iyi bir aşçı, iyi bir kuaför, iyi bir yazar olabileceğini kabul eden nesiller yetiştirilmeli. Erkek olmanın sadece kol ve karın kası olmadığı anlatılmalı. Üçgen ve yağlı vücudun içinde güçsüz bir ruhun olabileceği anlatılmalı. Erkekler de ağlar diyebilmeli. Erkeklerin mutlak güç olmadıkları, kadının da güçlü yanları olabileceği anlatılmalı. 

***

Türkiye istatistik raporuna göre; Türkiye’de son 15 yılda öldürülen kadın sayısı 5 binden fazla. 5 binden fazla nefes ve yaşam demek…!

Türkiye’nin farklı illerinden, farklı yaşlarda, farklı şartlarda yaşayan kadınlar, farklı cinayet şekilleri ya da aletleri ile ancak benzer sebepten öldürülüyor. Cinayetlerin faili ya erkek arkadaş, ya sevgili, ya eski ya da şuan ki hayat arkadaşı… Cinayet sebebi ise “Ya benimsin, ya kara toprağın!”, “Benden ayrılamazsın.”, “Beni terk edemezsin.”, “Hayatında benden başka erkek olamaz.” gibi sözde sevgi ve aşk.

Hayatı, sokaklarda öğrenen erkek çocuklarına sevmek, değer vermek, korumak gibi değerleri doğru bir biçimde nasıl öğreteceğiz? “Ayı palanı severken öldürmüş” derler… Sevmeyi bir arabesk rüya zanneden erkeklere sevmenin zarar vermek, yok etmek ve öldürmek olmadığını nasıl anlatacağız?

Onlara önce sevmenin nasıl bir şey olduğunu anlatmak gerek. Sevdiğin kişiler tarafından her zaman sevilen ve sayılan biri olarak görülmeyeceğini, sevsen de bazen gitmek gerektiğini, ayrılıkların her zaman acıtmadığını, acıtsa da geçeceğini, geçtiğinde yeni sevgilerin filizlenebilme ihtimalini anlatmak gerek. 

Sevildikleri hatta sevdikleri için ölen binlerce kadın var…

Bu bir masal değil…
Bu bir hikâye değil…
Bu tam olarak bir gerçek…
Toplumsal gerçek…
Hiç üstlenmediğimiz toplumsal gerçek…
Gerçeğimiz!..

Bir vardılar, Bir yok oldular…


https://twitter.com/invivopsikoloji 
https://www.facebook.com/invivopsikoloji