Değerli okurlarımız, sağlık, başarı, esenlik, mutluluk ve huzur dolu günler dileyerek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Geçtiğimiz günlerde, Danıştay 6. Dairesi, kentsel dönüşüm çerçevesinde çalışma yapılan Tarlabaşı’nda, Beyoğlu Belediyesi’nin yaptığı kamulaştırmaların "kamu yararı" niteliği taşımadığı gerekçesiyle iptal kararı verdi. Tarlabaşı’ndaki hak sahiplerinin memnuniyetle karşıladığı ve belki de birçok bölgede emsal oluşturabilecek bir kararın ardından, belediyelerin uygulamalarının ne kadar hakkaniyetli olduğu tartışmaları bir kez daha gündeme geldi.
Tarlabaşı’nın eski hali benim için her zaman ilgi çekici bir mekan olmuştur. Günün her saatinde tehlike kokan dar sokakları, birbirinin üzerine düşecek gibi duran binaları, apartmanlar arasında gerilen iplerde asılı rengârenk çamaşırları, bir dönem gayrimüslim vatandaşlarımızın yaşadığı sokaklarında karşılaşacağınız, ne içtiğini anlayamayacağınız kafası kıyak ağır abi profilleri ile vazgeçemediğim bir fotoğraf stüdyosuydu Tarlabaşı.
Son gezdiğimde, terk edilmiş binaları, ıssız mezarlıkları andıran sokakları ile yeni siluetini bekleyen sessizliği biraz içimi burkmuştu. Konumuzu dağıtmayalım; bölgede hak sahiplerinin, yapılan kamulaştırmalardan neden memnun olmadığı konusunda ve açılan davaların içeriği hakkında detaylı bilgi sahibi değilim. Zaten yargı kararını vermiş, bundan sonraki gelişmelerin seyrini birlikte göreceğiz.
Burada üzerinde durmamız gereken konu, hemen hemen her bölgede benzer konularda belediyeler ile vatandaşın karşı karşıya gelmesi. İşin içine menfaatler girdiği zaman, en küçük hak sahibi bireyden, kamuya kadar her birimin, keserin sapını kendine yontmaya çalıştığı tablolar görüyoruz artık. Planlı, sağlıklı, gelecek nesillerin de faydalanabileceği, rant fikrinin ikinci plana atılacağı projeler ve düşüncelerle karşılaşamayacak mıyız? Bir yerde dönüşüm mü var, ilgisi olan kim varsa aslan kesiliyor. Bir yerde plan mı yapılacak, köşelerin kapılması için herkes birbirine çelmeler atmaya çalışıyor. Bireyin de, kamunun da tek derdi var; bu fırsattan maksimum derecede nasıl faydalanırız! Bu yüzden "kentsel dönüşüm" adı altında yapılan düzenlemenin ve şahit olduğumuz sürecin, bir "rant kapışmasına" girmesine şaşırmayalım artık.
Değerli okuyucular söz belediyelerin uygulamalarından açılmışken, bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Geçtiğimiz aylarda bir belediyede şahit olduğum bir uygulamanın aslında birçok belediyede uygulandığını, bugünlerde medya haberlerinden takip ediyorum. Belediyeler, dosyasında metrekare cetveli olmayan eski binalarda kafalarına göre bir uygulama yaparak, keyfi bir uygulamayla gayrimenkullerin metrekarelerini yaklaşık %25 civarında artırarak gayrimenkulleri büyütmüşler! Doğal olarak bu genişlemeyle, ödenen emlak vergileri de yükselmiş oldu. Şimdi soralım, bu gayrimenkulleri köşelerinden çekip sündürdük mü? Bahçelere ve yollara taşarak genişlettik mi? Böyle keyfi bir uygulama olabilir mi? Eğer belediye olarak siz, söz konusu konutların, işyerlerinin metrekare değerlerine ulaşmak istiyorsanız, bunun doğru yolu kafanıza göre bir oran belirleyerek emrivaki bir uygulamayı işleme koymak mıdır? Böyle bir işlem ne kadar sağlıklı ve hakkaniyetlidir? Uygulamalarımızı, düzenlemelerimizi bir hukuk devletinde olması gereken şekilde yapmadığımız ve yapılması gereken zorunlu gelişim hareketlerini bir rant fırsatı olarak gördüğümüz sürece, bugün Tarlabaşı’nda yaşanan hukuki gerilim, yarın başka bir yerde, başka bir şekilde karşımıza çıkacaktır.
Tüm okuyucularımıza birlik ve beraberlik duygusu içerisinde geçirilecek nice ramazanlar, nice bayramlar dileyerek esenlik dolu seneler diliyorum.
Sağlıcakla Kalın...
https://twitter.com/ErolCanbay2
https://www.facebook.com/erol.canbay.9