YABANCIYA GAYRİMENKUL SATIŞLARININ GÖRÜLMEYEN BOYUTLARI 

Öncelikle tüm okurlarımı saygı ve sevgiyle selamlıyor, iyi haftalar diliyorum. Bu haftaki yazımda, yabancılara yapılan gayrimenkul satışlarının geldiği oransal düzeyi ve ondan daha da fazla üzerinde dikkat edilmesi gereken sosyal boyutlarının üzerinde durmak istiyorum. 

Bir sektör mensubu olarak, yabancıya yapılan gayrimenkul satışlarında zaman zaman meydana gelen artışların neden büyük memnuniyetle karşılandığını anlayabilmiş değilim. Bir yabancının aldığı gayrimenkul ve bu gayrimenkule ödediği (devletin ya da sizin cebinize girmeyen)  bedel neden bir bayram havası yaşamamıza neden oluyor, çözmek zor.  Bu satışların sektörü havalara uçurduğunu ya da büyük ivmeler kazandırdığını sanıyorsak yanılıyoruz, zira yabancı alımları her ne kadar son yıllarda artış gösterse de, bu oran genel satış rakamlarının içerisinde ancak %2 civarında bir paya sahip. Devlet yabancının aldığı gayrimenkulden ekstra bir vergi mi kazanıyor? Tabii ki hayır. Para inşaatçının cebine giriyor, gayrimenkul yabancıya gidiyor ve biz toplum olarak bu alış-verişi, ülkemizin itibarı(!) olarak yorumluyoruz. 

Bu işin bir başka, hatta daha önemli boyutuna değinmek istiyorum. Mütekabiliyet yasası öncesi, daha da özüyle ifade etmek gerekirse, ülkemiz, medeni ülke vatandaşlarının gayrimenkul almak için tercih ettiği dönemlerini yaşadığı günlerde, ülkemize en büyük rağbet Avrupa ülkelerinden geliyordu. Ancak son dönemlerde tablo çok değişti. Artık gayrimenkul almak için ülkemize gelen vatandaşların başında Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Suriye gibi Arap ülkelerinin vatandaşlarını görüyoruz. Bunları en son sırada Ruslar izliyor ki, onların alımları da geçtiğimiz yıllara göre son derece azalmış durumda. Avrupalı ise neredeyse hiç kalmadı, hatta birçok bölgede daha önce almış olduğu gayrimenkulünü satışa çıkardığını izliyoruz.  Zira artık ülkemizi, yaşanabilir bir ülke olarak görmüyorlar. Bu tablo bize, gitgide Araplaşıyor muyuz sorusunu sorduruyor.  İstatistiklere bakılırsa Arap kökenli nüfus, Türkiye nüfusunun %4 gibi bir oranını oluşturuyor. Sadece geçtiğimiz yıl Türkiye’de doğan 150.000 civarında çocuklarını da düşünürsek, bu oran her yıl artarak büyüyecek. Ayrıca Ortadoğu’daki bu karmaşa ve iç savaşlar devam ettiği sürece de bu göç dalgası ülkemize devam edecek.  Araplaşıyor muyuz sorusunun cevabını size bırakıyorum ama bu oranlardaki artışların ileride bizim sosyal, kültürel ve demografik yapımızda çok büyük değişiklikler ve sıkıntılar yaşatacağını görmek zor değil. 

Yabancıya gayrimenkul satışına karşı değilim ancak bu kadar rahat olması içime sinmiyor. Ayrıca ben ülkemde Ortadoğu kültürü değil, medeni bir toplumu arzuluyorum. 

Yazımı, birkaç kaynakta yer alan ve Fatih Sultan Mehmet’e atfedilen, Fatih’in yabancıya mülk satışına bakışını anlatan bir paragrafla sonlandırmak istiyorum. Fatih Sultan, İstanbul’u fethettikten sonra zindanları dolaşırken bir kâhinle karşılaşmış.
Kâhine sormuş; Seni neden zincirlediler?
 Kâhin cevap vermiş; Siz şehri kuşattığınızda, imparator, şehrin bizde mi kalacağını yoksa Türklere mi geçeceğini sordu, ben de Türklere geçeceğini söyleyince beni zincire vurdu. 
Bu cevap üzerine Fatih tekrar sormuş; Peki İstanbul biz de mi kalacak, bizden çıkacak mı?
Kâhin cevaplamış; İstanbul çok uzun yıllar sizde kalacak. Ancak gün gelecek, savaş yoluyla değil, mülklerinizin yabancıların eline geçmesiyle sizden çıkacak. 
Fatih bunun üzerine etrafındakiler döner ve buyurur; “Söyleyin halkıma, kim yabancıya mülk sata, Allahından bula..”

Fal, falcı, kâhin, kehanet gibi kavramlar yaşam menzilimin dışındadır ama umarım kâhin haklı çıkmaz. Yeri geldiği zaman çok Osmanlı hayranıyız ya, keşke biraz da bunları örnek alabilsek..

Sağlıcakla Kalın..

https://twitter.com/ErolCanbay2
https://www.facebook.com/erol.canbay.9